“Hayat
Dağarcığımdan AnılarımınYansıması - 210719”
Bugün
izlediğim film “Dalida” Bugün dinlediğim CD ler Roby Lakatos CD kolleksiyonum.
Bugün izlediğim film “Dalida”. 28 Nisan 2017
tarihinde vizyona giren “Dalida” filmi aşık olduğum bir başka kadının hayat
hikayesi. Sevgili Pınar Çekirge dostumla bütün CDlerinin koleksiyonunu
yapmıştık.Yıllardır Paris’e gidemedim ilk fırsatta gideceğim ve Dalida’mızın
kabrini ziyaret edeceğim.Sevgili Pınar Çekirge bu ziyareti yaptı. Film vizyona
girdiğinden beri en az yirmi kez izlemişimdir bu filmi. Keşke yaşasaydı da
kendisini tanımak mutluluğunu yaşayabilseydim. “Nasıl tanışacaktın ?” diye
soracaksınız. Bizim gençliğimizde imzalı fotoğraf merakımız vardı. Değişik
yollarla imzalı fotoğraf isteyebiliyorduk. Benim de müthiş bir koleksiyonum var
yıllardır kapalı olan kolileri tasnifliyorum. Yavaş yavaş sizlere kısa notları
aktaracağım.Şimdi konumuza dönelim.
Kahire'de doğan, 50'lerde ün kazanan, Youssef Chahine'in
"Le Sixième Jour" adlı filminde oynayan, Fransızca, İspanyolca,
Arapça, İbranice, Almanca ve İtalyanca şarkıları olan müzik ikonu Dalida'nın
gerçek öyküsüne dayanıyor. 55 altın plak sahibi, tüm zamanların en ünlü
şarkıcılarından Dalida'nın hayatının anlatıldığı filmde sadece Gigi L’amoroso
ile uluslararası müzik dünyasında büyük üne, içsel bir arayışla çıktığı
Hindistan yolculuğu, disko müziğinin altın yıllarında yeniden parlayışı, trajik
ölümü gibi pek çok olaya yer veriliyor.
Yönetmen koltuğunda Lisa Azuelos otururken, senaryosu da Azuelos ve Dalida’nın kardeşi ve yapımcısı olan Orlando kaleme aldı.
Yönetmen koltuğunda Lisa Azuelos otururken, senaryosu da Azuelos ve Dalida’nın kardeşi ve yapımcısı olan Orlando kaleme aldı.
“Beyazperde” sitesinden gene bilgi desteği aldım. “Işıklar
Altında Kırık bir Hikaye” başlıklı Funda
Sularöz tarafından yazılmış eleştirinin bir bölümünü aşağıda
paylaşıyorum.
Geçmişten gelen birçok
şarkının dilini bilmesek de, döneminin müziğine mesafeli olsak da kulağımızda,
kalbimizde yer eder. Kimi şarkılar nostalji yayını yapan radyolarda ses bulur
ya da kimi mekanlarda. Bir film vizyona gelir, soundtrack’i olur tekrar gündeme
oturur. Yolanda Cristina Gigliotti, nam-ı diğer Dalida ise sesiyle, duruşuyla,
performansıyla zamanları aşıyor ve şarkılarıyla hepimizin tanıdığı ama aslında
kim olduğunu bilmediğimiz kişiyi bu filmle anlamaya çalışıyoruz.
Dalida’nın en olaylı dönemlerinin anlatıldığı biyografi, estetiğin dramatik unsurlarla buluştuğu bir hikaye yaratıyor. Hikaye zamansal oynamalarla anlatılırken, merkezinde Dalida’nın yeteneğinin keşfedilmesinden 1987’de “Hayat dayanılmaz bir hale geldi. Beni affedin” notuyla bu dünyadan göç etmesine uzanıyor. Hikayenin temel unsurlarını ise geçmişinden izler ve sevdikleriyle ilişkilerinin yaşadığı aşklara yansımasını oluşturuyor.
Filmde Dalida tüm yeteneğine ve milyonlara ulaşan bir karakterin dışında, çoğu insana özgü beklentileriyle yansıtılıyor. Evlenmek istiyor, çocuk istiyor, sevilmek istiyor, sonra kimseyi umursamadan aşk yaşamak istiyor. Bu istekler herkese göre olmasa da tutkularıyla empati kuruyoruz.
Yorumuyla zamanın ötesine geçse de popüler kültürün simalarından olan Dalida’nın hikayesi bir Fransız filmi olarak menşeinin hakkını vererek sinemasının öğelerini taşıyor. Bununla birlikte Lisa Azuelos’un yönetmen koltuğuna oturduğu yapımda, erkek egemenliğinin dünyayı kontrol etmeye çalıştığı bir düzende kadın olarak var olmanın savaşını yine bir kadının gözünden izliyoruz. Bu da dışarıdan baktığımızda eleştirilebilecek noktaları bir de Dalida tarafından anlama imkanı sunuyor.
Film sinematografi, oyunculuk, hikayenin geniş kadrajda anlatımıyla Dalida ile empati kurma gibi öğeleriyle etkileyici, fakat filmin büyük oranda Dalida’nın dramına odaklanması bir noktadan sonra eksiklik hissi yaratıyor. Şarkıları filmin en büyük eşlikçisi olsa da, yaşadığı trajedilerin ötesinde öğeler katılsa daha etkileyici bir eser yaratılabilirdi. Sahne şovları dahi kendisinin gerçek performanslarına bakıldığında sönük kalıyor.
Filmin en etkileyici yanıysa yaşadıklarını, var olma sebebi olan müziğe en iyi haliyle aktarması. Sevincini olduğu kadar üzüntüsünü de olumluya çevirerek performans göstermesi özünde iki karakter yaratsa da… Dalida’dan çok Yolanda’yı tanıdığımız film sanatçıya tümüyle saygı uyandırıyor.
Dalida’nın en olaylı dönemlerinin anlatıldığı biyografi, estetiğin dramatik unsurlarla buluştuğu bir hikaye yaratıyor. Hikaye zamansal oynamalarla anlatılırken, merkezinde Dalida’nın yeteneğinin keşfedilmesinden 1987’de “Hayat dayanılmaz bir hale geldi. Beni affedin” notuyla bu dünyadan göç etmesine uzanıyor. Hikayenin temel unsurlarını ise geçmişinden izler ve sevdikleriyle ilişkilerinin yaşadığı aşklara yansımasını oluşturuyor.
Filmde Dalida tüm yeteneğine ve milyonlara ulaşan bir karakterin dışında, çoğu insana özgü beklentileriyle yansıtılıyor. Evlenmek istiyor, çocuk istiyor, sevilmek istiyor, sonra kimseyi umursamadan aşk yaşamak istiyor. Bu istekler herkese göre olmasa da tutkularıyla empati kuruyoruz.
Yorumuyla zamanın ötesine geçse de popüler kültürün simalarından olan Dalida’nın hikayesi bir Fransız filmi olarak menşeinin hakkını vererek sinemasının öğelerini taşıyor. Bununla birlikte Lisa Azuelos’un yönetmen koltuğuna oturduğu yapımda, erkek egemenliğinin dünyayı kontrol etmeye çalıştığı bir düzende kadın olarak var olmanın savaşını yine bir kadının gözünden izliyoruz. Bu da dışarıdan baktığımızda eleştirilebilecek noktaları bir de Dalida tarafından anlama imkanı sunuyor.
Film sinematografi, oyunculuk, hikayenin geniş kadrajda anlatımıyla Dalida ile empati kurma gibi öğeleriyle etkileyici, fakat filmin büyük oranda Dalida’nın dramına odaklanması bir noktadan sonra eksiklik hissi yaratıyor. Şarkıları filmin en büyük eşlikçisi olsa da, yaşadığı trajedilerin ötesinde öğeler katılsa daha etkileyici bir eser yaratılabilirdi. Sahne şovları dahi kendisinin gerçek performanslarına bakıldığında sönük kalıyor.
Filmin en etkileyici yanıysa yaşadıklarını, var olma sebebi olan müziğe en iyi haliyle aktarması. Sevincini olduğu kadar üzüntüsünü de olumluya çevirerek performans göstermesi özünde iki karakter yaratsa da… Dalida’dan çok Yolanda’yı tanıdığımız film sanatçıya tümüyle saygı uyandırıyor.
Bugün dinlediğim CD ler Roby Lakatos CD kolleksiyonum. Sevgili
Anneciğimin vefatından sonra belli bir süre onunla beraber gittiğimiz
tiyatrolara giremedim. İmdadıma o sırada yeni açılmış olan İşSanat yetişti. İlgi
alanım olsun olmasın tüm konserlere bilet alıyordum. Her zamanki gibi en ön
sıra ve A18 nolu koltuk benimdi. Bu konu üç-dört sene böyle devam etti. Sonra
Sevgili Pınar Çekirge ve tiyatrocu dostlar tiyatro salonlarına geri dönmemi
sağladılar. Günler sonra bir gün karşılaştığımızda Salon Müdürü Nilgün Baykara
Hanımefendi bana “Sizi çok özledik A18 numaralı koltuk öksüz kaldı.” demişti.
İşSanat günlerimde en az dört kez Roby Lakatos’u izleme mutluluğuna eriştim.
İşSanat’ın bir başka özelliği ise konser öncesi satın aldığımız CDleri konser
sonrası kuyruğa girip imzalatmamızdı. Ne kadar çok anılarım var İşSanat’ta da.
Bu nedenle İşSanat’ta gittiğim tüm konserlerden imzalı CDlerim var. İzlediğim
sanatçılar arasında RobyLakatos’un yeri ayrıdır. Bugün onun günüydü ve bendeki
tüm CDlerini yeniden dinledim. Ve fotoğraflarını da paylaacağım. İmzalara
dikkat edeiniz lütfen.
“Şeytanın
Kemancısı” olarak da anılan Roman keman sanatçısı Roby
Lakatos, klasik bir keman virtüözü, bir besteci, bir caz doğaçlamacısı ve aynı
zamanda da bir aranjör olarak çok yönlü ve evrensel bir müzisyendir.

1965 yılında doğan, Roman kemancılarının kralı Janos Bihari’nin soyundan gelen sanatçı; çocukluk yıllarından başlayarak hep müzikle ilgilendi. 1984 yılında Budapeşte’deki Bela Bartok Konservatuarı’na devam etti, klasik keman dersleri aldı. 1986 ve 1996 yılları arasında grubuyla beraber “Les Ateliers de la Grande İlle” Brüksel’de konserler verdi, oda müziği yaptı. Lakatos, Vadim Repin ve Stephanie Graphelli ile ortak konserler verdi. Roby Lakatos, Liszt, Brahms ve diğer Macar klasik bestecilerinin müziğiyle, Macar Romanlarının müziğini başarılı bir biçimde harmanlamasıyla çok geniş bir müziksever kitlesi tarafından beğeniyle takip edildi.

1965 yılında doğan, Roman kemancılarının kralı Janos Bihari’nin soyundan gelen sanatçı; çocukluk yıllarından başlayarak hep müzikle ilgilendi. 1984 yılında Budapeşte’deki Bela Bartok Konservatuarı’na devam etti, klasik keman dersleri aldı. 1986 ve 1996 yılları arasında grubuyla beraber “Les Ateliers de la Grande İlle” Brüksel’de konserler verdi, oda müziği yaptı. Lakatos, Vadim Repin ve Stephanie Graphelli ile ortak konserler verdi. Roby Lakatos, Liszt, Brahms ve diğer Macar klasik bestecilerinin müziğiyle, Macar Romanlarının müziğini başarılı bir biçimde harmanlamasıyla çok geniş bir müziksever kitlesi tarafından beğeniyle takip edildi.
Bugünlük benden bu kadar.
“Sevgi-Saygı-Hoşgörü”
“C’est La Vie!”
Can Murat Yaşar Şengel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder