24 Temmuz 2019 Çarşamba

Hayat Dağarcığımdan AnılarımınYansıması - 240719”




“Hayat Dağarcığımdan AnılarımınYansıması - 240719”

Bugün izlediğim film “Son Ders : Aşk ve Üniversite ” ve büyük usta Ferhan Şensoy




Bugün izlediğim film “Son Ders : Aşk ve Üniversite ” .08 Şubat 2008 de vizyona giren bu film benim elimin altında devamlı bulunan filmlerden biri. Vizyona girdiğinden beri her sene en az üç kez  izlediğim dostlarıma da izlettirdiğim bir film. Bu filmin DVD si dostlarıma hediye ettiklerim listesinde ilk beş sırada. Ne de olsa Ferhan Şensoy Ustamız baş rolde. Benim için kendisi bir “Kültür İdolü”. Tüm oyunlarını Yapı Endüstri Merkezi-Küçük Sahne-Ses Tiyatrosu’nu kapsayan uzun ince yolda defalarca izledim. Tüm kitaplarını defalarca okudum. Oyun Yazarı-Kitap Yazarı-Yönetmen-Çevirmen olarak bir dahi. Öyle ince detaylardan bir fikir ortaya çıkarıyor ki şaşırıp kalıyorsunuz. Tüm oyunları, tüm filmleri ve tüm kitapları ile her an bize ders vermekte büyük Ustamız. Ses Tiyatrosu için yaptığı fedakarlık ise takdir edilmeye değer. Tüm filmleri ayrı birer şaheser ama benim tercihim nedense hep  “Son Ders : Aşk ve Üniversite ” oldu. Ferhan Şensoy Usta benim yazdığım kitap ta da yer alacak zira çok kısa bir süre ustalarım Nisa Serezli ve Tolga Aşkıner Tiyatrosu’nda da yer almış kendi tiyatrosunu kurmadan. Ferhan Şensoy Ustamız iyi ki varsınız. Yaktığınız meşale ile bizlerin ve gençlerin yollarını aydınlatıyorsunuz. Fanatik hayranlarınızdan birisi olarak özel hem de çok özelsiniz. Bazı gelenekleri de siz getirdiniz. Ses Tiyatrosu’nda oyun öncesi kitap satın alınınca oyun sonrası sahne önünde imzalamanız süreci sizi geçmişten günümüze idol olarak gören bizler yani hayranlarınız için en kutsal zamanlar. Kitaplarınızın hemen hemen hepsini imzalatan bir kişi olarak bir de fotoğrafımız var bu yazıya eklediğim.



Son Ders: Aşk ve Üniversite filminin yönetmenleri Mustafa Uğur Yağcıoğlu ve Iraz Okumuş, kameraları bu defa Türk sinemasında pek işlenmeyen bir konuya, kent insanının hayatında geçen en değerli zamanlarını verdiği kampüs yaşamının bir kesitine çeviriyor. Büyük sanatçı Ferhan Şensoy'un başrolde yeraldığı "Son Ders: Aşk ve Üniversite"nin mesajı şu: "Hayatta söylemek istediklerini, duygularını, sevdiğini söylemeyi erteleme. Çünkü hayat planladığın gibi gitmeyebilir, yarın hiç olmayabilir." Memlekete dönen bir Türk öğretim görevlisinin üniversiteli gençlere öğretecekleri, okuldaki standart müfredatla sınırlı kalmayacaktır. Oysa iddiasızdır bu yeni hoca ve fakat yenilikçidir: 'ilk dersimiz kimsenin buradan alınacak derse ihtiyacı olmadığı' şeklinde, bir hayli devrimci bir çıkışla başlar dersine. Ancak öğrencilerin ve özellikle de bir tanesinin onu fark etmesi ile bambaşka bir dünya açılır önlerinde. Ulaş’ın, Saffet Hoca'nın geçmişini öğrenmesiyle birlikte hayatı Saffet Hoca’nınkiyle garip bir şekilde örtüşür.



Bu filmi izlediğim zaman Kaan Urgancıoğlu’nun Türkiye’nin en büyük starı olacağı ışığını bana vermişti. Keşke kendisini bir tiyatro oyununda da izleyebilseydik. Ege Aydan ve Engin Hepileri her izlediğimde büyük virtüoziteleri ile beni kendilerine daha da hayran bırakıyorlar. Ekin Türkmen de bahsedilmeye değer.




Bugünlük benden bu kadar.

“Sevgi-Saygı-Hoşgörü”
“C’est La Vie!”

Can Murat Yaşar Şengel 

21 Temmuz 2019 Pazar

“Hayat Dağarcığımdan AnılarımınYansıması - 210719”





“Hayat Dağarcığımdan AnılarımınYansıması - 210719”

Bugün izlediğim film “Dalida” Bugün dinlediğim CD ler Roby Lakatos CD kolleksiyonum.


Bugün izlediğim film “Dalida”. 28  Nisan 2017 tarihinde vizyona giren “Dalida” filmi aşık olduğum bir başka kadının hayat hikayesi. Sevgili Pınar Çekirge dostumla bütün CDlerinin koleksiyonunu yapmıştık.Yıllardır Paris’e gidemedim ilk fırsatta gideceğim ve Dalida’mızın kabrini ziyaret edeceğim.Sevgili Pınar Çekirge bu ziyareti yaptı. Film vizyona girdiğinden beri en az yirmi kez izlemişimdir bu filmi. Keşke yaşasaydı da kendisini tanımak mutluluğunu yaşayabilseydim. “Nasıl tanışacaktın ?” diye soracaksınız. Bizim gençliğimizde imzalı fotoğraf merakımız vardı. Değişik yollarla imzalı fotoğraf isteyebiliyorduk. Benim de müthiş bir koleksiyonum var yıllardır kapalı olan kolileri tasnifliyorum. Yavaş yavaş sizlere kısa notları aktaracağım.Şimdi konumuza dönelim.

Kahire'de doğan, 50'lerde ün kazanan, Youssef Chahine'in "Le Sixième Jour" adlı filminde oynayan, Fransızca, İspanyolca, Arapça, İbranice, Almanca ve İtalyanca şarkıları olan müzik ikonu Dalida'nın gerçek öyküsüne dayanıyor. 55 altın plak sahibi, tüm zamanların en ünlü şarkıcılarından Dalida'nın hayatının anlatıldığı filmde sadece Gigi L’amoroso ile uluslararası müzik dünyasında büyük üne, içsel bir arayışla çıktığı Hindistan yolculuğu, disko müziğinin altın yıllarında yeniden parlayışı, trajik ölümü gibi pek çok olaya yer veriliyor.
Yönetmen koltuğunda Lisa Azuelos otururken, senaryosu da Azuelos ve Dalida’nın kardeşi ve yapımcısı olan Orlando kaleme aldı.

“Beyazperde” sitesinden gene bilgi desteği aldım. “Işıklar Altında Kırık bir Hikaye” başlıklı Funda  Sularöz tarafından yazılmış eleştirinin bir bölümünü aşağıda paylaşıyorum.
Geçmişten gelen birçok şarkının dilini bilmesek de, döneminin müziğine mesafeli olsak da kulağımızda, kalbimizde yer eder. Kimi şarkılar nostalji yayını yapan radyolarda ses bulur ya da kimi mekanlarda. Bir film vizyona gelir, soundtrack’i olur tekrar gündeme oturur. Yolanda Cristina Gigliotti, nam-ı diğer Dalida ise sesiyle, duruşuyla, performansıyla zamanları aşıyor ve şarkılarıyla hepimizin tanıdığı ama aslında kim olduğunu bilmediğimiz kişiyi bu filmle anlamaya çalışıyoruz.

Dalida’nın en olaylı dönemlerinin anlatıldığı biyografi, estetiğin dramatik unsurlarla buluştuğu bir hikaye yaratıyor. Hikaye zamansal oynamalarla anlatılırken, merkezinde Dalida’nın yeteneğinin keşfedilmesinden 1987’de “Hayat dayanılmaz bir hale geldi. Beni affedin” notuyla bu dünyadan göç etmesine uzanıyor. Hikayenin temel unsurlarını ise geçmişinden izler ve sevdikleriyle ilişkilerinin yaşadığı aşklara yansımasını oluşturuyor.

Filmde Dalida tüm yeteneğine ve milyonlara ulaşan bir karakterin dışında, çoğu insana özgü beklentileriyle yansıtılıyor. Evlenmek istiyor, çocuk istiyor, sevilmek istiyor, sonra kimseyi umursamadan aşk yaşamak istiyor. Bu istekler herkese göre olmasa da tutkularıyla empati kuruyoruz.

Yorumuyla zamanın ötesine geçse de popüler kültürün simalarından olan Dalida’nın hikayesi bir Fransız filmi olarak menşeinin hakkını vererek sinemasının öğelerini taşıyor. Bununla birlikte 
Lisa Azuelos’un yönetmen koltuğuna oturduğu yapımda, erkek egemenliğinin dünyayı kontrol etmeye çalıştığı bir düzende kadın olarak var olmanın savaşını yine bir kadının gözünden izliyoruz. Bu da dışarıdan baktığımızda eleştirilebilecek noktaları bir de Dalida tarafından anlama imkanı sunuyor.

Film sinematografi, oyunculuk, hikayenin geniş kadrajda anlatımıyla 
Dalida ile empati kurma gibi öğeleriyle etkileyici, fakat filmin büyük oranda Dalida’nın dramına odaklanması bir noktadan sonra eksiklik hissi yaratıyor. Şarkıları filmin en büyük eşlikçisi olsa da, yaşadığı trajedilerin ötesinde öğeler katılsa daha etkileyici bir eser yaratılabilirdi. Sahne şovları dahi kendisinin gerçek performanslarına bakıldığında sönük kalıyor.

Filmin en etkileyici yanıysa yaşadıklarını, var olma sebebi olan müziğe en iyi haliyle aktarması. Sevincini olduğu kadar üzüntüsünü de olumluya çevirerek performans göstermesi özünde iki karakter yaratsa da… Dalida’dan çok Yolanda’yı tanıdığımız film sanatçıya tümüyle saygı uyandırıyor.


Bugün dinlediğim CD ler Roby Lakatos CD kolleksiyonum. Sevgili Anneciğimin vefatından sonra belli bir süre onunla beraber gittiğimiz tiyatrolara giremedim. İmdadıma o sırada yeni açılmış olan İşSanat yetişti. İlgi alanım olsun olmasın tüm konserlere bilet alıyordum. Her zamanki gibi en ön sıra ve A18 nolu koltuk benimdi. Bu konu üç-dört sene böyle devam etti. Sonra Sevgili Pınar Çekirge ve tiyatrocu dostlar tiyatro salonlarına geri dönmemi sağladılar. Günler sonra bir gün karşılaştığımızda Salon Müdürü Nilgün Baykara Hanımefendi bana “Sizi çok özledik A18 numaralı koltuk öksüz kaldı.” demişti. İşSanat günlerimde en az dört kez Roby Lakatos’u izleme mutluluğuna eriştim. İşSanat’ın bir başka özelliği ise konser öncesi satın aldığımız CDleri konser sonrası kuyruğa girip imzalatmamızdı. Ne kadar çok anılarım var İşSanat’ta da. Bu nedenle İşSanat’ta gittiğim tüm konserlerden imzalı CDlerim var. İzlediğim sanatçılar arasında RobyLakatos’un yeri ayrıdır. Bugün onun günüydü ve bendeki tüm CDlerini yeniden dinledim. Ve fotoğraflarını da paylaacağım. İmzalara dikkat edeiniz lütfen.


  “Şeytanın Kemancısı” olarak da anılan Roman keman sanatçısı Roby Lakatos, klasik bir keman virtüözü, bir besteci, bir caz doğaçlamacısı ve aynı zamanda da bir aranjör olarak çok yönlü ve evrensel bir müzisyendir. 


1965 yılında doğan, Roman kemancılarının kralı Janos Bihari’nin soyundan gelen sanatçı; çocukluk yıllarından başlayarak hep müzikle ilgilendi. 1984 yılında Budapeşte’deki Bela Bartok Konservatuarı’na devam etti, klasik keman dersleri aldı.  1986 ve 1996 yılları arasında grubuyla beraber “Les Ateliers de la Grande İlle” Brüksel’de konserler verdi, oda müziği yaptı. Lakatos, Vadim Repin ve Stephanie Graphelli ile ortak konserler verdi. Roby Lakatos, Liszt, Brahms ve diğer Macar klasik bestecilerinin müziğiyle, Macar Romanlarının müziğini başarılı bir biçimde harmanlamasıyla çok geniş bir müziksever kitlesi tarafından beğen
iyle takip edildi.

Bugünlük benden bu kadar.

“Sevgi-Saygı-Hoşgörü”
“C’est La Vie!”

Can Murat Yaşar Şengel 



“Hayat Dağarcığımdan AnılarımınYansıması - 200719”




“Hayat Dağarcığımdan AnılarımınYansıması - 200719”

Bugün izlediğim film BKM Yapım “Annemin Yarası” Bugün dinlediğim CD “Sezen’imin Şarkıları – Muazzez Abacı”. Bugün beni en çok etkileyen konu Trabzonspor’un forma reklamı.

Bugün izlediğim film BKM Yapım “Annemin Yarası”. 11 Mart  2016 da vizyona giren bu filmi ben nasıl izlememişim. Hayret. Tam anlamıyla muhteşem bir film. Tüm oyuncular muhteşem ve ötesi. Bir başka konu da Bora Akkaş’ı bugüne kadar nasıl izlememişim. Yolu açık olsun. Çok yetenekli genç bir sanatçı. 

Salih on sekiz yaşına geldiğinde  kayıp ailesini bulmak üzere kaldığı yetimhaneyi terk eder ve babasını ararken bir çiftlikte işe başlar. Hiç beklemediği bir anda hayalindeki yuvayı bulmuştur. Heyecan ve tansiyon yükseldikçe yeni sırlar da su üstüne çıkar. Salih geçmişinden kurtulup bu yuvada mutlu olabilecek midir? Soluk soluğa izlenecek Annemin Yarası, Salih’in peşinde umudun izini sürüyor.



Çekimleri, Sırbistan, Bosna Hersek, Hırvatistan ve Türkiye'de yapılan ' Annemin Yarası' başrollerini Ozan Güven, Meryem Uzerli, Belçim Bilgin, Okan Yalabık ve Bora Akkaş’ın paylaştığı Bosnalı Salih’in anne ve babasını arayış hikayesini anlatıyor. Filmin yönetmen koltuğımda Ozan Açıktan oturuyor. Filmin yapımcılığını BKM üstleniyor.
Yugoslavya “insan aklının” ve insan doğasının çözmekte zorlanacağı, bilim insanlarının hala üzerinde kafa yorduğu –ama çok boyutlu meselelerden dolayı hep kafasının dağıldığı- bir muammalar memleketidir. Pardon, memleketiydi diyelim. Aslında bir nebze Osmanlı’yı çağrıştırıyordu “Slavların Ülkesi” Yugoslavya; bin bir milletten kavim, Yugo etiketiyle, Osmanlı’nın şeriatının ve İslami ağırlığının ortadan kalkması sürecinden yıllar sonra görece demokratik halkçı bir düzenle “Yoldaş Tito”nun dehasıyla dengelendiği, farklılıkların zenginlik olarak yorumlandığı Avrupa’nın ortasında hoş bir sosyalist memleket... idi. Ta ki Almanya... ...Ta ki Almanya’da gelen Bavyera aslanı Marija, (Meryem Uzerli) Boşnak gazisi Mirsad’ın hayallerine gem vurana dek... Yukarıdaki anlatım, bir alegori ile Marija üzerinden Almanya’nın Yugoslavya’nın parçalanmasındaki fevkalade etkisi üzerine bina edilse bir başyapıt...


Bugün dinlediğim CD “Sezen’imin Şarkıları – Muazzez Abacı”. 16 Şubat 2018 tarihinde çıkan CD yi Muazzez Abacı’yı çok sevdiğimi hatta sanatıyla hayatımın kadınlarından birisi olarak gördüğümü bilen Sevgili Esra kızım ilk gün hediye etmişti. Daha sonra ben de dostlarıma  aynı CD yi hediye ettim. Bana gelince bu CD çıktığı günden itibaren haftada en az beş kez dinledim. Ne de olsa Muazzez Abacı sanatıyla taptığım bir insan.Çok yakın dostlarım bilirler kendisiyle yollarımız benim açımdan çok acıklı bir anı hikayede kesişti. Bir  başka zaman uzun uzun yazarım. Kendisiyle dost olmak için neler vermezdim. Şu anda yazdığım ve 12 Nisan 2020’de yayınlanacak kitabım sonrasında belki kendisi ile ilgili bir kitap yazabilirim kim bilir?  

Bugün beni en çok etkileyen konu Trabzonspor’un forma reklamı. Benim gibi duygusal bir adamı hüngür hüngür ağlattı. Bugün en az  beş kez izledim. Koyu bir Galatasaray taraftarı da olsam bu formayı almayı da düşünüyorum. Bu film için emeği geçen herkesi kutlarım. Var olsunlar.


Bugünlük benden bu kadar.
“Sevgi-Saygı-Hoşgörü”
“C’est La Vie!”
Can Murat Yaşar Şengel 

Not : “Annemin Yarası” ile ilgili bölümün bir kısımı “Beyazperde” Sitesinden alınmıştır. Filmin tanıtımıyla ilgili kullandığım için hatalı olmadığımı sanıyorum. Sitenin telefonlarına ulaşamadığım için izin alamadım. Aflarına sığınırım.

“Hayat Dağarcığımdan AnılarımınYansıması - 190719”





“Hayat Dağarcığımdan AnılarımınYansıması - 190719”

Sevgili Dostlar,
Son günlerde her zamandan fazla olarak kendimi okuyacağım normal kitaplarıma, müthiş DVD film koleksiyonuma, müthiş tiyatro DVD koleksiyonuma, tiyatro kitaplarıma, müthiş müzik kolleksiyonuma adadım yani kısaca entellektuel kişiliğimi daha da geliştirecek bir çabadayım. Bu arada tabii ki izlediklerim ve okuduklarım yenilerden de olabilir yenidenlerden de olabilir. Yenilerden derken sinema tiyatro konser vb gittiğim aktiviteler olabilir, yemek yediğim bir restaurant veya café olabilir ya da sizin de tanımanızı istediğim bir dostum olabilir.  Minik notlarla bunları sizlerle de paylaşmak istiyorum. Çoluk çocuk olmadığı için belki bu notlar benden geleceğe de bir katkı olabilir. İleride bu notları birleştirip bir kitap olarak paylaşırsak belki de bir kaynak olabilir gençler için.
Bu notlara isim olarak “Hayat Dağarcığımdan AnılarımınYansıması” olarak düşündüm. Ne dersiniz ?
Bugün izlediğim size aktaracağım anılardan bir film.

Le Fils de L’Epicier – The Grocer's Son
Provence, Fransa'da bir market işletmeciliği yapan bir aile hakkında 2007 Fransız dramatik bir filmi; iş, müşterilere teslimatı yapan kırları gezen tek bir kamyonu içeriyor. Yönetmen Éric Guirado, daha önce Fransa'nın kırsal bölgelerinde seyahat eden bakkallarla ilgili televizyon belgeselleri yapmıştı. Köyünü on yıl önce terk eden Antoine Sforza babasının kalp krizi geçirdiğini öğrenir. Sforza babasını görmeye gittiğinde hiç ummadığı bir teklifle karşılaşır. Babasının yerine işleri  belli bir süre devralması gerekecektir. Bu köyüne geri dönmesi anlamını taşır. Sforza çaresizce bu teklifi kabul eder.Köyde hiç ummadığı daha önce hiç karşılaşmadığı olaylar onu bekliyordur.Muhteşem doğa manzaraları filme renk katıyor. Nicolas Cazalé filmi alıp götürüyor. Değişik bir baba oğul hikayesi.


“Sevgi-Saygı-Hoşgörü”
“C’est La Vie!”

Can Murat Yaşar Şengel

cansengel@hotmail.com
cansengel@gmail.com