Ekim
ayı benim dünyamda hep hasretle beklediğimiz tiyatro sezonunu temsil
etmektedir. Bütün yaz tatili geçmiş ciddi bir özlem sarmıştı içimizi. 08 Ekim 2014 tarihinde sezonu çocukluğumuz,
gençliğimiz ve bugünümüzü paylaştığımız ve bu sezon yüzüncü yılını kutlayan
aşkımız, ruhumuz, huzurumuz, elimizdeki gelmiş geçmiş en kıymetli hazinelerimizden
birisi İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları ile açtık. İlk hafta “Cibali
Karakolu” oyununda Zihni Göktay’a saygıyı, “Lillian” oyununda Aliye
Uzunatağan’ın şahsında bir “Grande Dame” kişiliğinin aynı zamanda mütevazılıkla
harmanlanmasını, “Çürük Temel” oyununda bir dahi yönetmen olarak gördüğüm Engin
Alkan’ın mucizesini ve Oya Palay’ın tiyatro kariyerinin en tepesindeki
virtuozitesini avuçlarım kızarıncaya kadar ayakta alkışladım. Rotary Jürisi
olarak işimizin bu sene bayağı zor olacağına eminim. Bu oyunlarla ilgili
yazılarımı ilk fırsatta okuyacaksınız.
Benim
değerli okuyucularıma bir özür borcum var. Geçtiğimiz sene çok kısıtlı sayıda
yazı yazabildim ama bu sene her hafta en az bir yazı yazmaya çalışacağım. Bu
arada geçen sene başladığı halde yazamadığım oyunların yazıları da sırada…
Bunun dışında Ekim Ayı benim özelimde sevgili
anneciğim ve babacığımın evlenme günlerini de içinde muhafaza etmekte ve
korumaktadır.
Tarih : 13 Ekim 1950
Yer : Eskişehir Orduevi
Dışarıda lapa lapa kar yağıyor. Düğüne davetliler gelmekteler. İkram o günün şartlarında pasta ve limonata. Öğretmen Suhandan Süheyla ve Kıdemli Üsteğmen Mehmet Sıtkı’nın Düğün Töreni.
Şu anda yaşasalardı bugün altmış dördüncü yıldönümlerini kutlayabilirdik. Ben onlar yanımdaymış gibi her sene bu günü kutlarım tabii ki pasta ve limonata ile.
Yer : Eskişehir Orduevi
Dışarıda lapa lapa kar yağıyor. Düğüne davetliler gelmekteler. İkram o günün şartlarında pasta ve limonata. Öğretmen Suhandan Süheyla ve Kıdemli Üsteğmen Mehmet Sıtkı’nın Düğün Töreni.
Şu anda yaşasalardı bugün altmış dördüncü yıldönümlerini kutlayabilirdik. Ben onlar yanımdaymış gibi her sene bu günü kutlarım tabii ki pasta ve limonata ile.
Sevgili anneciğim ve babacığım, Bugünü ben de bir milat olarak kabul ediyorum. Hayatımda bugünden itibaren yeni bir sahife açıyorum kendime her şeyden fazla önem vermeye başlayarak… Belki biraz geç bir karar olsa da ...
Belki kalabalıklar içindeyim, belki de tükenmeyen yalnızlıklar… Belki
iyi niyetimden ve dürüstlüğümden ötürü olumluluklar içindeyim, belki de
olumsuzluklar…
Belki saflığımdan ve temizliğimden ötürü bembeyaz bir dünyanın içindeyim
belki de karanlıklar… Belki yarından itibaren herkese çok
yakınlardayım, belki de çok uzaklar...
Belki geleceğe yönelik büyük umutlar içindeyim, belki de büyük
umutsuzluklar…
Ne güzel yazmış Çiğdem Talu “Herkes bir şey aldı götürdü benden…
Kimi umutlarımı, kimi hayallerimi, kimi en güzel duygularımı…”
Harbiye
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu fuayesine girdiğimiz zaman iki detay benim için çok
önemlidir. Muhsin Ertuğrul’un çalışma masası ve Tepebaşı Dram Tiyatrosu maketi.
Her gidişimde bu iki detayı uzun uzun incelerim. Belki anılarımda nice oyunlar
izlediğim Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nu yaşamaktayım. Üçüncü bir detayı son
gittiğimizde göremedim. Büyük duvardaki şu anda hayatta olmayan sanatçılarımızın
fotoğraflarını gözlerim aradı. Mutlaka bir başka şekilde bu fotoğraflar yeniden
karşımıza çıkacaklardır. Söylemek istediğim Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu
fuayesinde ben bir ritüel uygulamaktaydım kendi kendime, önce Muhsin Ertuğrul
bölümünde, daha sonra maketin önünde ve en sonunda sanatçılar önünde bir saygı duruşuydu
yaptığım kendi dünyamda… Şehir Tiyatrolarımızdan bahsetmişken çok kıymetli
çalışmalar yapmış olan Hilmi Zafer Şahin görevini Erhan Yazıcıoğlu’na devretti.
Erhan Yazıcıoğlu gençliğimizin idolü, her rolün üstesinden başarıyla gelen bir
ağabeyimiz. Anılarda gezmeye devam ediyorum;
“Hepsi Oğlumdu”, “Düğün Ya Da Davul”, “Vişne Bahçesi”, “Keşanlı Ali”,
tabii ki “Misafir” , ve en son oynadığı “Ben Sinema Artisti Olmak İstiyorum” defalarca kim bilir kaç kez izledim. Yolu açık olsun…
Başarılar onu bekliyor, tırnaklarıyla kazıyarak bu göreve geldiği, yıllarını,
kısacası hayatını adadığı bu kurumda…
Beyoğlu,
canım Beyoğlu’m … Bir adam yürümekte yavaş yavaş. Gizli bir kamera olsa ve bu
adamı takip etse adamın demir bir kapının üzerindeki kilide oradan her
geçişinde dokunduğu görülür. Sessiz bir şekilde “Alkazar seni istiyorum.” diye
fısıldar. Ustalarım sevgili Nisa Serezli ve Tolga Aşkıner’in kendi adlarına
tiyatrolarını kurduklarında ilk kez sahne aldıkları salonun kapısında kocaman
bir kilit var şu anda. Bir rüya belki, kim bilir belki bir gün Alkazar’ın
kapıları tiyatro olarak yeniden açılır, sahibi bulunduğum “Tiyatro Caniko” da
orada sahne alır.
Tiyatro
Caniko’ya gelince bu sezon yirmi üçüncü sezonunu kutlayacak, Türkiye’nin en
uzun soluklu amatör tiyatrosu olarak. 06 Aralık 2014 tarihinden itibaren kendim
yazıp yönettiğim ve yıllardır oynadığım
, hayatımı konu alan “Çok Özel Bir Yaşama Dokunuş” devam edecek. Yeni oyunumuz
ise sürpriz… Seyircilerimizin uzun süre etkisinde kalacakları bir oyun. Yakında
oyun ile ilgili bilgileri paylaşmaya başlayacağım ama şimdilik sürpriz olarak
kalsın…
Bir de doğum haberim var sizlere sevgili dostlar… Sevgili Hüseyin Köroğlu ve Şenay Saçbüker’in kurdukları Tiyatro Aşhk. Kadıköy Haldun Taner Sahnesi yanılmıyorsam 1993 yılıydı. “Altı Derece Uzak” oyunuyla ilk kez izlediğim, “Arka Bahçe” oyunuyla yönetmen olarak en son takip ettiğim Hüseyin Köroğlu, yolunuz açık olsun bir ağabeyiniz olarak her zaman yanınızdayım. Bunca yıldır, geniş yelpazedeki birikiminiz, hem oyuncu hem de yönetmen olarak deneyiminiz, kendi adlarınızı (Alara-Şenay-Hüseyin-Köroğlu) verdiğiniz tiyatronuza mutlaka en üst düzeyde yansıyacaktır. Bu arada benim şahsi görüşüm belki de biraz geç verilmiş bir karar olduğudur… Ve, Şenay Saçbüker bana göre tiyatromuzun enerji kaynağı… “Kanlı Nigar”, “Kozalar”, tabii ki “Lüküs Hayat” ve “Arka Bahçe” unutulamaz… Tiyatro Aşhk “Tatminkar Ödül” oyunu ile sahnelerde. Carole Frechette yazmış, Ece Okay çevirmiş. Bu arada, Hüseyin Köroğlu’nun “Işığa Yürüten Adam” gösterisini de merakla bekliyoruz Tiyatro Aşhk’tan. Muhsin Ertuğrul'un "Tiyatro alanı bir ihtisas, bir aşk, bir ihtiras alanıdır" cümlesiyle, yüzünü aydınlığa dönerek yola çıkan Tiyatro Aşhk’a başarılar diliyorum. Yolunuz açık, alkışınız bol olsun. Oyunları izledikten sonra onları da okuyucularımla paylaşacağım.
Geçtiğimiz
hafta, bir de olumsuz bir haber geldi. Sevgili Osman Şengezer beyin kanaması
geçirmişti. Dualar ettik tüm sevenleri. Cumartesi günü ziyarete de gittim. İyi
olacak, daha iyi olacak… Dualarımız sizinle sevgili Osman Şengezer… Sizi çok
seviyoruz…
“Sevgi-Saygı-Hoşgörü”
“C’est La Vie!” yani “Hayat Bu!”
21
10 14
Can
Murat Yaşar ŞENGEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder