ANILARDA
YOLCULUK VE KIZILTOPRAK KENT SİNEMASI … “KELEBEKLER GİBİ” YIL 1970 KENT
OYUNCULARI … “KELEBEKLER ÖZGÜRDÜR” YIL 1982
VE 1999 YEDİTEPE OYUNCULARI … BİR ÖZÜR BORCUM VAR …“KELEBEKLER ÖZGÜRDÜR” 2014-2015
TİYATRO AK’LA KARA… FUAYE SOHBETLERİ VE NEDRET GÜVENÇ İLE YILDIRAY ŞAHİNLER … TİYATRO
CANİKO VE "İÇİMDEKİ DÜŞMAN-LEKE"…
Yıl 1970…
Kızıltoprak Kent Sineması… Ne kadar güzel bir sinemaydı. Fuayesinde travertenlerden
esinlenerek yapıldığını düşündüğüm suyun akışının eksik olmadığı büyük bir
dekorasyon vardı. Su sesinin eksik olmaması bana Topkapı Sarayı Harem Dairesi’ndeki
suyun önemini anımsatmıştır hep. Ne kadar hoş bir yerdi, tüm anılarımdaki
filmlerin ve Pazartesi veya Salı geceleri turneye gelen özel tiyatroların
ruhumu kalbimi beslediği çok az sayıdaki yerlerden birisiydi. Kuyruklar
oluşurdu bilet almak için. Tıpkı Suadiye Atlantik Sineması ve Küçükyalı Sinema
63 gibi ailemizden bir parçaydı. Esas konuma geçmeden aklıma takılan bir probleme
dikkat çekmem gerekiyor. Yanılmıyorsam geçmişte
çıkan inşaat ile ilgili kurallar gereği: “Eğer bir bina yıkılacaksa ve yerine bir
apartman yapılacaksa eskiden o binada bir tiyatro veya sinema salonu varsa yeni
yapılan binada da aynı şekilde bir tiyatro ya da sinema salonu yer alacaktır.” gibi
bir kural vardı. Kent Sineması, Sinema 63, Sunar Sineması ve Tiyatrosu, Kadıköy
İl Tiyatrosu (Sezer Sezin - Üner İlsever Tiyatrosu ve Tevfik Gelenbe Tiyatrosu’nun
perde açtıkları salon) çoktan yıkıldılar yeni binalar yapıldı ama o binalar
içinde bir tiyatro salonu veya bir sinema salonu arıyorum ama yok ne yazık ki
yok. Anılar beni rahat bırakın…
Yıl 1970
diyerek başladım söze… Kent Oyuncuları yeni bir oyunla karşımızdaydı. “Kelebekler
Gibi” oyununda Ali Z. Oraloğlu’nun 30 Nisan 1970 tarihli Milliyet Gazetesi
Sahife 5’de yazdığı gibi “Yıldızlar, Müşfikler, Şükranlar, Kamranlar oynamıyorlar.
İçlerinde Pekcan Koşar’ı saymazsak kadro tamamen gençlerden kurulu. Böyle
olmasına rağmen “Kelebekler Gibi” de başta Pekcan Koşar olmak üzere Meral Köylü
ile Güler-Servet Kıpçak hiç de tiyatrolarının aslarını aratmıyorlar. Aratmamak
ne demek? Kendilerini ayakta alkışlatıyorlar.
Bravo doğrusu…” Unutulmaz bir oyundu…
Yıl 1982…
Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları kuruluşu… İlk oyunları “Kelebekler Özgürdür”. Muhteşem bir
yorumdu. Oyunla ilgili tiyatronline arşivinde bulduğum bir yazı ilgimi
çekti. Seval Deniz K. imzalı yazıdan bir
iki cümleyi yazıma eklemek istedim :
“ Jale - (sözünü sakınmayan bir
patavatsızlıkla sorar) Homoseksüel misin?
Can - (gülerek bütün samimiyetiyle yanıtlar.) Hayır, sadece körüm.
İşte bu kadarı yetti. Oyuna aşık olmamıza ve ruhumuza sonsuza kadar kazınması için bu kadar kısa bir replik yetivermişti.”
Can - (gülerek bütün samimiyetiyle yanıtlar.) Hayır, sadece körüm.
İşte bu kadarı yetti. Oyuna aşık olmamıza ve ruhumuza sonsuza kadar kazınması için bu kadar kısa bir replik yetivermişti.”
Oyunda
kullanılan şarkının bestecisi Bora
Ayanoğlu, şarkı sözleri ise Çiğdem Talu’ya aitti.
“Ya
mevsiminde bir çiçeğin, ya pembesinde,
Bazen de bir söğüt dalının serin gölgesinde,
Yaşa dostum gönlünce, ömrünün keyfini sür,
İnsanlar değilse de, kelebekler özgürdür.
Ya sabahında baharın, ya gecesinde,
Bazen de bir çığ damlasının, yalın gerçeğinde,
Yaşa dostum dünyayı, ömrünün keyfini sür,
İnsanlar değilse de, kelebekler özgürdür.
Ya düşlerinde bir çocuğun, ya sevgisinde,
Bazen de yaşlı bir ozanın, iki dizesinde,
Ara dostum dünyayı, ömrünün keyfini sür,
İnsanlar değilse de, kelebekler özgürdür.
Ara dostum dünyayı, ömrünün keyfini sür,
İnsanlar değilse de, kelebekler özgürdür...”
Bazen de bir söğüt dalının serin gölgesinde,
Yaşa dostum gönlünce, ömrünün keyfini sür,
İnsanlar değilse de, kelebekler özgürdür.
Ya sabahında baharın, ya gecesinde,
Bazen de bir çığ damlasının, yalın gerçeğinde,
Yaşa dostum dünyayı, ömrünün keyfini sür,
İnsanlar değilse de, kelebekler özgürdür.
Ya düşlerinde bir çocuğun, ya sevgisinde,
Bazen de yaşlı bir ozanın, iki dizesinde,
Ara dostum dünyayı, ömrünün keyfini sür,
İnsanlar değilse de, kelebekler özgürdür.
Ara dostum dünyayı, ömrünün keyfini sür,
İnsanlar değilse de, kelebekler özgürdür...”
Oyunda Hadi Çaman, Füsun Önal, Suna Selen
ve Yüksel Gözen muhteşem bir performans sergilemişlerdi. Füsun Önal’ın tiyatro
sahnelerinde yıldız gibi parladığı silsilenin ilk adımıydı.
Yıl 1999…
Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları… Tolga Çevik, Sevinç Erbulak, Hadi Çaman, Füsun
Erbulak, Recep Yener roller paylaştılar. Müzik Çiğdem Talu ve Özer Atik.
Yeditepe Oyuncuları her iki versionunda da dekorlar Osman Şengezer’e aitti.
Yıl
2014-2015 … Tiyatro Ak’la Kara… “Kelebekler Özgürdür” oyununu anlatmaya
başlamadan söylemek istediğim bir nokta var. Bir özür borcum var iki kişiye.
Sevgili Kerem Kobanbay ve Sevgili Savaş Özdural sizlere bir özür borcum var.
Her ikinizden de ayrı ayrı özür dilerim. Ben Tiyatro Ak’la Kara’yı ilk kez bu
sezon izledim. Neler kaçırdığımı düşünemiyorum bile… Nedenini kafamda çözmeye
çalıştım bu yazıyı yazmadan. Belki de Selçuk Uluergüven döneminde sahibi
bulunduğum Tiyatro Caniko yerleşik sahne olarak o salonu kullanıyordu… Belki de
daha da öncelere gidersek restore edilmeden önce ustalarım Nisa Serezli ve
Tolga Aşkıner o salonda seyircilerine ulaşıyorlardı. Konumuza dönersek tekrar
tekrar özür dileyerek başarılarınızın devamını dilerim. Yolunuz açık olsun
sevgili kardeşlerim Kerem Kobanbay ve Savaş Özdural, bundan sonra tüm
oyunlarınızı kaçırmadan izleyeceğim.
Gelelim oyunumuza; Özgün metni “Butterflies
are Free” (Kelebekler Özgürdür)olan eser, bir avukatın gerçek yaşam öyküsüne
dayanan popüler bir sahne oyunu. Filme de çekilen “Kelebekler Özgürdür”, kör
bir adamın kendisi olmayı öğrenme sürecinde yaşadıklarını anlatır. Bu konuda en
büyük yardımı ise uçuk, kaçık bir hippi kızdan alır. Öte yandan, kendisini
ısrarla “hayattan korumaya” çalışan annesine karşı da bir mücadele vermek
zorundadır. Filmde, şirin, patavatsız “çatlağı” Goldie Hawn oynamıştı.
Öyküsünü Leonard Gershe'nin kaleme aldığı, 1969 yılında Broadway'da müzikal olarak sahnelenen “Butterflies are Free” gördüğü büyük ilgi üzerine 1972 yılında sinemaya aktarıldı. Başrollerini Goldie Hawn ve Edward Albert'in paylaştığı filmde, doğuştan kör olan Don'un rüştünü yeni ispatlamış olan genç oyuncu hippi kız Jill ile yeniden hayatı öğrenmesi, kendisi olması, kimliğini keşfetmesi anlatılıyordu. Kapı komşusu Jill ile bir aşk yaşayan Don gerçek özgürlüğü kendisine kol kanat geren annesinden uzakta, San Fransisco'da izbe bir apartman dairesinde bulacaktır. Anne Mrs. Baker rolünü oynayan oyuncu Eileen Heckart hem oyunda hem de filmde rol aldı. Anne rolü ile 1973'de “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar”ını kazandı. Müzikleri Bob Alcivar bestelediği oyunda, müziklerin sözlerine ise Randy Mc Neill imzasını atmıştı.
Yıllar sonra
salona ilk kez gittiğim için fark ettiğim değişiklikler var. Maddi ve manevi
çok büyük masraflar yapılarak salon baştan sona yenilenmiş. Sahne kısımındaki
değişiklik bana farklı geldi ama tabii ki Sevgili Kerem ve Savaş’ın vardır bir
bildikleri. Lise tiyatrosundan beri sanatsal birlikteliği olan bu iki çılgını yürekten
kutluyorum. Son yirmi beş yıldır gençlik ve lise tiyatrolarını takip eden bir
ağabeyleri olarak bu iki çılgını o günlerden de hatırlıyorum. Hatırlayacağımı
tahmin ettiklerini sanmıyorum ama o günlerden bu güne tiyatro aşklarını,
rüyalarını gerçekleştirmelerini avuçlarım kızarıncaya kadar ayakta alkışlıyorum.
Oyunculara
gelince; Kerem Kobanbay tek kelimeyle muhteşemdi. Gala gecesi Kerem Kobanbay
iki kişiyi sahneye davet etti. Görme engelli bir çift sahnedeydi. Ciddi,
disiplinli, görevine aşık Kerem Kobanbay üç ayını bu aile ile yaşadığını
anlattı. Sevgili Kerem Kobanbay, yukarıda yazdığım tüm versionlarda tüm
oyuncular ellerinden geleni yaptılar eminim ama siz bana alnınızdaki ışığı
hissettirdiniz. Başınızda sanki bir hare vardı. Sayın Bedia Ener Öztep ile olan
sahnelerinizle Sayın Buket Dereoğlu ile olan sahnelerinizdeki duygu
farklılığını verirken o kadar etkilendim ki anlatamam. O kadar çok çalışılmış
ve oya gibi işlenmiş ki anlatılamaz izlenmesi yani yaşanması gerekir. Diğer
yazılarımda olduğu gibi gelecekte size hayal ettiğim rolleri yazmak isterim. “Karar
Kimin-Brian Clark“ “Akvaryum-Aldo Nicolai”.
Buket
Dereoğlu’na gelince; yıllardır kendisinin başarılarını izleyen bir büyüğü
olarak bana göre hayatının rolünü oynuyor. Oyuna gelirken kafamda acabalarım
vardı bu rol için. Daha önce izlediğim Meral Köylü, Füsun Önal ve Sevinç Erbulak
yorumları her biri ayrı tarzdaydı ve kendi dönemlerine göre mükemmeldiler.
Özellikle Füsun Önal’ın yorumu kendine has ve büyük bir virtuoziteydi. Buket
Dereoğlu diğer meslektaşlarından hiç de aşağıda değildi. Hatta benim her zaman
söylediğim “Oyunun yeni versionunu
izlerken hep eski yorumlarla mukayese edilir.”cümlem aklıma geldi oyunu ve sevgili
Buket Dereoğlu’nu izlerken. Belki de sevgili Kerem Kobanbay ile çok eskiden
beri arkadaş oldukları için çok çok başarılıydı. Kutlarım yolunuz açık olsun
sevgili Buket Dereoğlu. Size de haddim olmayarak bir oyun önermek isterim. “Pepsie-Pierrette
Bruno” oyunu sizin için çok hoş
olabilir.
Bedia Ener
Öztep ustamıza gelince tek kelimeyle muhteşem. Yıllardır çok istememize rağmen
aynı sahneyi paylaşamadığımız sevgili Bedia Ener Öztep’I sahnede yeniden
izlemek çok hoş bir duyguydu. Sahibi olduğum Tiyatro Caniko’nun onuncu yılında “Caniko-Mary
Chase” oyununda az kalsın aynı sahneyi paylaşacaktık. Son dakika başka bir
şehire taşınması gerektiği için olmadı. Bu oyunda o otoriter annenin kabullenişlerini
o kadar güzel yansıttı ki dediğim gibi muhteşemdi. İyi ki varsınız sayın Bedia
Ener Öztep, iyi ki sizi sahnede izleyebiliyoruz, daha nice yıllar hep birlikte
olabilmek dileğiyle…
Hakan
Çeliker’e gelince rolünün gereğini tam anlamıyla yerine getiriyor. Yönetmen Murat
Sarı çok özenli ve dikkate değer bir çalışma yapmış, başarılarının devamını
dilerim. Yönetmen yardımcıları Şendal Yıldız ve Oğulcan Kayacan’ı da kutlarım.
Akın Tezer Tunalı’nın dekor ve kostüm çalışmasına bayıldım. Işık ve Serpil
Coşkun kutlarım efendim.
Ben bu oyunu gala gecesinde izledim. Oyun
sonrasında kulise girdiğimde sevgili Kerem Kobanbay’ın sıcak ilgisini unutamam.
Diğer kulise geçip sevgili Bedia Ener Öztep ablamı ziyaret ettiğimde kulisteki
tiyatro sahipleri tarafından oyunculara yapılan minik jestler belki herkesin
dikkatini çekmemiş olabilir ama benim tarafımdan hemen fark edildi. Kendimi belki
kendi tiyatromun kulisinde, belki Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Tiyatrosu kulisinde,
belki de Dormen Tiyatrosu kulisinde zannettim. Zira yukarıda saydığım
kulislerdeki jestler Tiyatro Ak’la Kara da da vardı. İşte dedim gerçekten
esaslı bir tiyatro.
Kısacası bu
oyun kaçırılmaz. Mesajımız ise müthiş: “Dünyayı hiç görmemiş birinin gözünden
görün.”
20 Aralık
2014 tarihinde Fuaye Sohbetleri’ne gittim...
Nedret Güvenç ...Kraliçem, Grande Dame,
Divam, Ablam Kötü Gün Dostum, herşeyim...
Yıldıray Şahinler...Keşke kendisini
daha önce tanıyabilseydim, hayran olmama rağmen neden o imkanı kendime
tanımamışım ve hep kaçmışım benim bazen su yüzüne çıkan mahçubiyetim ya da
rahatsız etmemek duygusu... derya deniz bir kültür... benimle benzer kafa
yapısı... muhteşem bir söyleşiydi... Ve Arif Akkaya tüm emekleri için Tiyatro
aşığı bir ağabeyi olarak teşekkürler...Ebedi kardeşim olarak görüyorum dahi
yönetmeni...
Gelelim bu sene 23. Yaşını kutlayacak olan Türkiye’min en uzun soluklu
amatör tiyatrosu olan sahibi bulunduğum Tiyatro Caniko’ya. Kültür
Bakanlığı Özel Tiyatrolara Yapılan
Devlet Yardımı’na layık görülen Tiyatro Caniko, Gökçe Yaşar’ın yazdığı “İçimdeki
Düşman-Leke” oyunu ile Şubat ayında sahne diyecek. Pırıl pırıl genç bir kadro
ile çalışmaktayım. Yolumuz açık olsun umarım mahçup olmayız. Bizi izlemeye
devam ediniz.
“Sevgi-Saygı-Hoşgörü” felsefem sizinle olsun.
“C’est La Vie !” yani “Hayat Bu !”
07 01 2015
Can Murat Yaşar Şengel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder