10 Kasım 2018 Cumartesi

10 KASIM 2018 - BORNOVA BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROSU – “KÜHEYLAN” – ANILAR BENİ RAHAT BIRAKIN – ALEV GÜRZAP ANISINA SAYGIYLA…


10 KASIM 2018 - BORNOVA BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROSU – “KÜHEYLAN” – ANILAR BENİ RAHAT BIRAKIN – ALEV GÜRZAP ANISINA SAYGIYLA…
Bugün 10 Kasım 2018… Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ile anıyorum. Atam Rahat Uyuyun Gençlerimiz Sizin İzinizde…
Bu sene üçüncü yılım İstanbul’umdan ya da Kadıköy’ümden uzakta. Gözümde tüten ise aşkım “Tiyatro”. Seyirci ya da oyuncu-yönetmen olarak hasretim aşkım “Tiyatro” ya yani gerçek anlamda “Tiyatro”ya. Yaklaşık üç aydır Torbalı-İzmir’de yaşıyorum. Geçen hafta genç pırıl pırıl bir meslek arkadaş’ım beni bir tiyatroya davet etti. Ve bilmediğim bir tiyatroyu tanıttı : Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu. İzlediğim oyuna gelince : “Küheylan-Equus” oyunu. Bu oyunun üç ayrı versiyonunu en az yirmi beş kez izlemiş birisi olarak, yani tanıyanlar bilirler her oyunu en az üç kez izleyen birisi olarak eski bir dostuma kavuşmuş gibi oldum “Küheylan”  ı izlerken. Burada eski bir dost hem tiyatro hem de “Küheylan”.

“Düşen bir yaprak görürsen beni hatırla demiştin,

Biliyorsun seni ben sonbahar’da sevmiştim.

Her sonbahar gelişinde sarı sarı yapraklarla,
Kuru dallar arasında sen gelirsin aklıma…”
diye devam eder Yıldırım Gürses’in unutulmaz şarkısı…Bir gün yaşayacağım dediğim ve son durağım olacak dediğim  Tanrım izin verirse aşık olduğum Çandarlı’ma yakın bir yerdeyim her ne kadar daha gidemedimse de… Ilık bir sonbahar gününde çok hoş bir yerde yemek yedikten sonra nihayet salona geldik. Tabii ki en az bir saat önce. Görmemişler gibi fuayede hasret gidermek için onlarca fotoğraf çektik. Daha sonra mide ağrılarım başladı sanki ben sahneye çıkacakmışım gibi. O heyecan içimde o gitmeyen heyecan ister oyuncu ister seyirci olarak…

“Anılar beni rahat bırakın…” diye sayıkladım kendi kendime. Bir anda gözümü kapadım kendimi İstanbul AKM’de (Atatürk Kültür Merkezi) Büyük Salon’un en ön sırasında buldum. Kerim Afşar ve Mehmet Ali Erbil sahnede zirvenin de zirvesine çıkıyorlardı.   Sahnede onları izlerken Mehmet Ali’yi nasıl kıskanmıştım. O sahnede ben olmalıydım diye. Ben bu satırları yazarken Mehmet Ali Erbil Hastahane’de. Bütün dualarım onunla bir an önce iyileşir umarım.

 Daha sonra yetmişli yıllardan 1996 yılına zamanda bir yolculuk yaptım. Sevgili Hadi Çaman’ı ve Osman Şengezer’i, o güzel insanları saygı ile andım. Tolga Çevik sahnede mucizeler yaratmıştı. Alnındaki ışığı hissettirmişti tüm İstanbul’lu sanat severlere. O oyunun o güzel broşüründe oyunun yönetmeni Şakir Gürzumar ne güzel yazmıştı : “"Küheylan", dünya tiyatro edebiyatının en önemli eserlerinden biri. Bunun yanı sıra Türkiye'nin bugünkü konjonktürüne de çok uygun bir oyun. "Çok şeyin ortadan kalktığı bir ülkedeyiz. Konuşma özgürlüğüyle zırvalama birbirine girmiş. Şizofrenik patlamalar var. Sahte peygamberlerin müridi olunuyor. Bir yerde uyuşturucu, bir yerde anarşi. Medya birbirine girmiş... 'Küheylan', bu bağlamda, yani bağımlılık ve şizofrenik patlama bağlamında Türk insanına birşeyler söylüyor." diyor. 

Daha sonra ise Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları anılarımda canlandı. Fatih Sevdi ve Ufuk Aşar şahane belki de şahane ötesiydiler. Oyunla ilgili yazısında ne güzel yazmıştı İhsan Ata “Daha oyunun başındayken sarsılamaya başlamışızdır. Sonrada onu bu eyleme iten nedenleri doktordan öte bir dedektif gibi çalışarak çözümlemeye başlandığını görürüz. Oyun sonlarına doğru da biz sorgulamaya başlarız. Tedavi gören, 17 yaşındaki Alan Strang mıdır yoksa çözümlemeye çalışan doktoru Martin Dysart mı diye?...”
“İş bu noktada sorgulamamız gereken şey, normal olan nedir? Hangimiz normaliz ya da anormalizdir?” 
   “ Tutkular mıdır bizi esir alan yoksa biz mi tutkuları esir ederiz?”
 “ "Bir tutkuyu tedavi edebilirsiniz ama bir tutku yaratamazsınız” diye bağıran doktordur oyunun sonunda.”


Yıllardır devamlı izleyenler bilirler yazılar da yazmaya çalışırım. Bu yazılarla benden sonraki kuşağa bir şeyler bırakmaya çalışırım. Belki yaşam, belki bir zerre kültür, belki de yaşadığımın kanıtı. Daha önce yazılarımda bahsettiğim kitaplarım da yavaş yavaş bitmek üzere. Yazı yazmayı da çok özlemişim. Daha sık yazmalıyım ve aktarımlarda bulunmalıyım yaşanmışlıklarımdan. Gelin en başa yani Bornova’ya dönelim isterseniz. Geçen cumartesi akşamı kalbim çarparak salona girdim. Salonun adı “Sevda Şener Tiyatro Salonu” . Ustamız, hocaların hocası, tanışma fırsatı bulmaktan da gurur duyduğum Sevda Şener’e büyük bir vefa borcu ödenmeye çalışılmış. Düşünenler ve gerçeğe dönüştürenlerin önünde saygı ile eğiliyorum. Şükranlarımla.

 İlk kez izleyeceğim bir grup. “Tiyatro sınırlarımı, hayallerimi, kafamdaki eski dost “Küheylan”ı bana yaşatabilecekler mi acaba ?” derken o da ne. Muhteşem ve ötesi bir oyun izlemeye başladım sanki yıllanmış bir şarabın bir kadehini içer gibi. En ön sırada koltuğuma gömüldüm rüya aleminde yaşamaya başladım.
Yıllarca İstanbul’da Rotary Tiyatro Ödülleri Jüri Başkanı olarak bulunduğum için şimdi geçelim eleştirisel kısıma. Her ne kadar mükemmel de olsa mükemmeli de anlatmak lazım.
Oyunu Hakan Taner Yıldırım yönetmiş ama ne yönetmiş. İnce ince, milim milim, hece hece, harf harf işlemiş.                                                    Martin Dysart rolünde Murat Niyazi Emre tarafımdan acaip kıskanıldı. Artık yaşlandık galiba eskiden Alan Strang rolünü kıskanıyordum şimdi doktorun rolünü kıskandım. Oyunun şiirselliğini yaşadı ve yaşattı. Emeğine ve yüreğine sağlık.               Gelelim Alan Strang rolüne ve İbrahim Güngör’e… Bu güne kadar bu büyük yeteneği tanıyamamış ve görememiş olmamdan ötürü özür diliyorum. O akşam kulise gidip kendisiyle tanışıp tanışmama konusunda tereddüt ettim.(Normalde yaparım da burası İstanbul değil, İzmir’de ilk izlediğim oyun)   İlk fırsatta kendisini tanımak için girişimlerde bulunacağım. Biraz araştırınca alanında derya deniz bir kişilik olduğunu anladım. Umarım yanılmam sahnede bir yıldız olup mütevazılık konusunda yerin kaç kat dibinde insanlar tanıdık geçmişimizde. Mütevazılık ve hoşgörü bana göre önemli erdemlerdir sahne insanları için. Dünyanın neresinde olursa olsun sahnede olabilecek bir dahi oyuncu bana göre İbrahim Güngör. Başka oyunlarda başka rollerde hayal ettim kendisini. Belki Aldo Nicolai’den “Akvaryum”, belki Peter Ustinov’dan “Ellerimin Arasındaki Hayat” vb… Yolu ve şansı açık olsun.
Gelelim sahne tasarım ve İlker Şahin’e tek kelime ile mükemmel. Bu kadar işlevsel bir sahne tasarımı anlatamam. Afiş tasarım Alpgiray Kelem’in hazırladığı afişe hayran kaldım kutlarım.


Bu güne kadar yazılarımda olumsuzluk hiç olmadı ama bundan sonra yapıcılık açısından yazmam gerektiğine inanıyorum. Bu oyunla ilgili yazacaklarım nazar boncuğu olsun tamam mı ? Ben kendi tiyatromda da diğer tiyatrolarda da bilet alınışından oyunun bitişine kadar bütün ile ilgilenirim. Benim gibi tüm biletleri saklayan kişiler için bilet çok önemli. İstedik verdiler  ama… İkinci belki de en önemli konulardan birisi “Broşür”. Bu oyunun bir broşürü olmalıydı. Bu yazı bile bu oyunun bağlamında bir çok bilgi içeriyor. Bir amatör tiyatro sahibi olarak en ufak broşürüm on altı sahife iken bu oyunun broşürü yoktu. Bizim gibi tiyatro çılgınları için broşür bir hatıradır, anıdır, arşivdir…Üçüncü konuya gelince : Sahnede oyunun bir yerinde Maria Callas’ın plağına takıldım. Otuzüçlük plak kabından kırkbeşlik plak çıktı. Pikap kırkbeşlik çalabiliyordu. Bu konu çağımızın gelişmişliği ve renkli fotokopi vs yapılabilirdi. Herhalde sayın yönetmenimizin gözünden kaçtı. Dediğim gibi bunlar nazar boncuğu.       
Oyunun künyesi aşağıdaki gibidir:
 Yazan: Peter Shaffer
Çeviren: Sevgi Sanlı
Yöneten: Hakan Taner Yıldırım
Sahne Tasarımıı: İlker Şahin
Kostüm Tasarımı: Polat Canpolat
Müzik: Sedat Utku Gücoğlu-Gökay Kaçanoğlu Işık: Engin Doğan-Ercan Gülmez
Sahne Amiri: Azat Serhat Koca-Fatih Ay
Asistanlar: Ali Paşa Özbey – İmer Uludağ – Nisa Cengiz – Fahrettin Esen – Gizem İnançer – Mert Akalın – Berfin Batır – Can Erkarslan
Oyuncular:
Martin Dysart: Murat Niyazi Emre
Alan Strang: İbrahim Güngör
Dora Strang: Jülide Kara
Frank Strang: Hürkan Ünal
Hester Salomon: Esra Tarhan
Jill Mason: Gülin Özkan
Harry Dalton: Hasan Gökhan Olcay
Genç Bir Atlı: Ozan Gökmen
Hemşire: İmer Uludağ
Grafik Tasarımı-Fotoğraf: Alpgiray Kelem
Genel Sanat Yönetmeni: Onur Erdoğan
Tiyatro bir “Ensemble” işidir bana göre. Diğer oyuncuların hepsini ve teknik kadroyu teker teker pırıl pırıl alınlarından öperim. Dekor değişimi konusunda asistan kadronun oyunun matematiği açısından canı çıkıyor. Tüm oyuncularımız ve asistan kadro akıttıkları her ter damlası için lütfen haklarını helal etsinler. İyi ki varsınız.
Bu arada oyunu bu hafta da izlemek istedim. (en ön dışında izlemek prensibim değildir) bir baktım bilet bulamadım. Arkadaşıma sorunca oyunun bu hafta son kez sahnelenip kalkacağını duyduğunu söyledi. Yazık olur bu oyuna. Tiyatro iç işleyişinde bir sorun yok ise dolu giden bir oyun kalkmamalı. Çok üzüldüm. Her hafta bir kez izlemek isterdim. Bu akşam oyun son kez oynanırken ben bu yazıyı değişik ortamlarda yayınlayacağım ve yazımı okuyanların bu oyunu izleme şansları olamayacak.
Kim bilir belki de kardeşlerimden birisi bana oyunun çekilmiş bir dvd sini yollar ben de paketi açınca havalara uçarım neden olmasın ? Şu anda en büyük isteğim bu.


Genel Sanat Yönetmeni Onur Erdoğan şahsında Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu tüm çalışanlarını kutlarım. Bundan sonra tüm oyunlarınızı defalarca izleyeceğim.

Tam bu yazıyı yazarken Usta Tiyatrocu Alev Gürzap’ın vefat haberini aldık. Anısına saygıyla… Sabır sabır sabır… Kalbimizde yaşayacak…
10 Kasım 2018
“Sevgi-Saygı-Hoşgörü” 
“C’est La Vie!”        
Can Murat Yaşar ŞENGEL
0532 6133938