25 Şubat 2015 Çarşamba


GURUR DUYMAK… “ÜZGÜN AĞAÇLAR ÜLKESİ”… GÖKÇE YAŞAR… YEŞİM KOÇAK… SELİN TÜRKMEN… “ANKET DEFTERİ” RÖPORTAJLARIM DEVAM ETMEKTE… MERT TURAK… İÇİM KAN AĞLIYOR, İÇİM ÜŞÜYOR, NE YAPMAM GEREK BİLEMİYORUM…
 


Bugün 22 Şubat 2015 benim gurur günüm… Biolojik kızım olmasa da kızım gibi gördüğüm, yazarım-asistanım-oyuncum-kızım-öğrencim Gökçe Yaşar’ın  “Üzgün Ağaçlar Ülkesi” çocuk oyunu İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda “Perde!” dedi yani “Premiere” yaptı…  En ön sıradan gururla izledim. Oyun sonunda ayakta alkışlamamı Gökçe uygun karşılamadı ama sonunda ben dayanamayıp fırladım… Daha önce sahibi bulunduğum “Tiyatro Caniko” da iki oyunu sergilenen Gökçe’m artık kendi kanatlarıyla uçmaya başladı. “Benim tiyatrom dışında bir tiyatroda oyunun oynandığı zaman yazar olarak kendini bir kez daha bana ispatlayacaksın.”  dedim aylar önce. Biraz kırılsa da bir şey diyemedi bana beni kırmamak için. Bir oyunu şimdi İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda, hem de yüzüncü yılda. Nasıl kıskandım bilemezsiniz (J)… Geçen sene “Mesleğin konusunda seçimini sadece tiyatro üzerine yapsaydın şu anda Şehir Tiyatroları’nda önemli bir yerdeydin.” demişti bana Nedret Güvenç Ustamız. “Konuk” oyuncu ya da yönetmen ya da yazar olarak  bile o havayı soluyamayacağımı düşündüğüm  tiyatrocuların yuvası “Güzellikler Evi” ne kızım olarak gördüğüm Gökçe’m girdi ne mutlu bana. Kalemine, yüreğine sağlık sevgili kızım… Nice “Premiere” lere hep birlikte… Oyunu babası Sevgili İbrahim Yaşar ile yan yana izledik. Oyun bittiğinde gözlerimizdeki gurur yaşları ile birbirimize sarıldık. Keşke sevgili Meleğimde bugünü görebilseydi. Eminim ki o da bir yerden izledi gurur duyarak gökyüzünde parıldayan yıldızım Süheylam ve Paşa babayla beraber.


Muhteşem bir yönetmenlik yapmışlar Yeşim Koçak ve Selin Türkmen…  Sevgili Selin’in başarılarını hep izlerim ama ilk kez karşılıklı olarak konuşabildik, tabii ki bu benim hatam ve geç kalmışlığım. Yeşim’ime gelince o da benim bir kızım bundan sonra bu klasmana koydum kendisini. Hayat felsefem olan Fransızca cümleciğim “C’est La Vie!” yani “Hayat Bu!” tam bugüne uyuyor. Anlamı bu; çok mutlu da olsan çok mutsuz da dünya dönüyor.  Hayatta neler yaşanırsa yaşansın acısıyla tatlısıyla Yeşim’im elinde sihirli değneğiyle ve Selin’i de yanına alarak mucizeler yaratmışlar. Oyun öncesi kulise girdiğimizde ilginç bir sohbete şahit oldum Yeşim’im ile “Dahi Yönetmen” olarak adlandırdığım bir duayen arasında. Yeşim çocukların oyunu izlerken nerelerde nasıl tepki vereceklerini düşünüyordu gayet tabii olarak. Ustamızda hepimizin bir zamanlar çocuk olduğunu ilk izlediği oyunu hatırlamasını söyleyince ben çok etkilenip kendi geçmişime daldım gittim cevap karşısında. Yeşim’im ilk oyun olarak ailesinin onu “Kral Übü”  oyununa götürdüğünü söyledi. Geçmişte Yeşim Koçak ile Pınar Çekirge –Yavuz Pak röportajında da bulunmuştum. O akşam düşünüp derya deniz kültürün nereden geldiğini çözmeye çalışmıştım. Kafamdaki puzzle bugün yerine oturdu. İşte ailenin sanatı çocuklarına sevdirmelerini sağlamalarının bir örneği daha. Ben kendim ile ilgili hep  yazıyor ve söylüyorum ya “Ben Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nda şu oyunları izledim.” diye…  İşte aynısı…  Sevgili Yeşim ve Selin o kadar temiz ve güzel bir iş çıkartmışsınız ki emeğinize sağlık, kutlarım tüm içtenliğimle.



Bugün bir kızım daha oldu. Yıllardır hep karşılaşıp bir türlü konuşamadığımız Sevgili Begüm Yazıcıoğlu. Bu oyunda Yönetmen Yardımcıları’ndan birisi aynı zamanda. Bu oyunda çok ama çok emeği var. Benim gibi oyunu ilk okuyanlardan ve hayran olanlardan. Dramaturg Sinem Öztürk, Sahne Tasarımı Taciser Sevinç  muhteşemsiniz. Kostüm Tasarımı ve Onur Uğurlu tek kelime ile mükemmel. Oyun sonunda boynuna sarılıp kutladım sevgili Onur’u. Gökçe’min şarkı sözlerini bestelenmeden okumuştum. Selim Can Yalçın gerçekten döktürmüş. Kendisini hem oyuncu olarak hem müzik bağlamında zaten “Genious” olarak görürüm. Bugüne kadar karşılıklı bir kelime konuşmuşluğumuz yok ama kendi tiyatro aşkımın geçmişini kendisinde görüyorum. Bu konuyu kimse için  yazmamıştım sevgili Selim Can Yalçın,  bu da benden size …Işık Tasarımı Murat Özdemir, Efekt Tasarımı Can İşitmen tek kelimeyle harika. Özge Midilli her zaman için favori listemde en yukarıda zaten, koregrafi harikulade. Oyun sürecinde yan duvardaki aydınlatma ormanı sonsuzlaştırmıştı.


Oyuncuları ayrı ayrı yazmayacağım. Tam bir ekip çalışmasıydı. Ama Buğra Can, Can, diğer Can’a ve Emre’ye hayran kaldım. Tiyatro Caniko devam ederse ya da başka bir yerde, birgün birlikte aynı sahnede olmak için neler vermezdim. Bizler dört Can ve bir Emre olarak neler başarırdık?  Aman bu arada bu seneki tiyatro oğullarım Sadık ve Murat kırılırlar şimdi. Onları da alırız ve belki de “Championship Season” oyununu oynarız bir kaç      yıl sonra kim bilir ve Yeşim’im de yönetir. Ah, rüyalar gerçek olsa. Tüm oyuncuların pırıl pırıl alınlarından öperim, her damla teriniz için hakkınızı helal ediniz. Emeğiniz karşılığında bir seyirci olarak benden size tüm haklarım eğer varsa helal olsun.  

Çıkarken seyircilerden bir hanımefendi bu oyun “Gezi Parkı”na ithaf edilmeliydi diye bir yorum yaptı. İzleyip siz de yorumlarsınız !

Haydi çocuklarımızı tiyatroya götürüyoruz. “Üzgün Ağaçlar Ülkesi” oyununu kaçırmayın.     



Bu arada 14 Şubat 2015 tarihinde  "Sevgililer Günü" mesajı yazarken iki cümle yazdım. "... Bana gelince bugün müthiş bir sanatçı ile müthiş bir röportajım var "Anket Defteri" kitabım için. O sanatçı bana gore dünyaya gelmiş geçmiş en büyük sanatçılardan birisi...” Muhteşem bir röportaj oldu. Derya deniz bilgili müthiş bir sanatçı. Kitabıma girecek en genç sanatçı olacak. Mert Turak ile geçirdiğimiz saatler müthişti. Aşırı heyecanlandım röportaj sırasında... Heyecandan bazı soruları hızlandırdım... Gelecekte daha büyük başarılar onunla olsun... Efendi, mütevazı, kültürlü, her rolün adamı... Üç aydır bugünü bu röportajı bekliyordum... Sonunda muradıma erdim... Kimbilir daha hangi oyunlarda izleyeceğiz bu dev sanatçıyı. “Çark” olsa Başar Sabuncu’dan, “Delifişek” olsa John Patrick’den, “Aquarium” olsa Aldo Nicolai’dan, “Tiyatroda Bir Yaşam” olsa David Mamet’den, “Paşa Annem” de Assulai rolü olsa Eli Ssaghi’den... Saydıklarımın hepsini de oynasa bir tanesini de oynasa altın yaldızlı taç onundur benim fikrime ve kalbime göre. 27 Şubat 2015 sonrası haftada en az bir röportajım var. Nedret Güvenç, Pınar Çekirge, Yavuz Pak, Mert Turak... Daha kimler var... Sürprizlerden bazıları... Toron Karacaoğlu, Serpil Tamur, Engin Gürmen, Argun Kıral, Gülsün Siren, Defne Yalnız, Metin Çoban, Selma Kutluğ, Elçin Atamgüç, Mahperi Mertoğlu, Aslı İçözü, Ezgim Kılınç, Zeynep Erkekli şu ana kadar onayı izini alınmış isimler. Diğer sürprizlerimi bekleyiniz... Bu röportaj için sevgili Mert Turak’a hayatımda yaşadığım en güzel on günden birisini bana yaşattığı için şükranlarımla... Mert Turak Fan Club üyelerine, Tiyatro Caniko’dan Sadık ve Murat’a desteklerinden ötürü teşekkür ederim.
 
 


Şu anda içim kan ağlıyor, içim üşüyor, ne yapmam gerek bilemiyorum... Yirmi üç yıldır verdiğim kültür savaşında, tiyatro savaşında bu sezon Gökçe Yaşar kızımın “İçimdeki Düşman-Leke” oyununu hazırlamaya başladık. Çalıştık hem de büyük bir özveriyle. Oyun satışı ile ilgili olarak en az bin adet sivil toplum örgütüne oyun oynama teklifi yolladık... Sponsor arayışında en az yüz kuruluşa ulaştım. Ama ne yazık ki... Olumlu  ya da olumsuz bir tek cevap yok... İşte sanata verilen önem bu mu ? Ne yapmam gerekiyor ? Broşür yazımı hazırlandı... Afişler hazırlandı... Davetiyeler hazırlandı... En az yirmi prova paylaşıldı... Masraf yapıldı... 27-28 Şubat ve 01 Mart 2015 tarihinde salon kiralandı... Kültür Bakanlığı Devlet Desteği’ne layık görüldüğümüz için Temmuz ayına kadar nasıl  yirmi beş oyun yetişecek. Eskiden bir sezonda en az kırk oyun oynayan tiyatroya bir tek oyun teklifi gelmemesi... Gözümden yaş akıyor, içim yanıyor... Ne yapmalıyım ? Çocuğum olarak adlandırdığım tiyatromu öldürmeli miyim ? Değirmenlerle savaşa devam mı etmeliyim? Buzdolabına mı kaldırmalıyım ? Çaresizlik bu olsa gerek... Fikirlerinizi bana yazar mısınız ? Yalnızlığıma, kırık kalbime, gözyaşlarıma ilaç olursunuz...

“Sevgi-Saygı-Hoşgörü” felsefem sizinle olsun.

“C’est La Vie !” yani “Hayat Bu !”

 



25 02 2015

Can Murat Yaşar Şengel


canmuratyasarsengel.blogspot.com