ÇOK
GENÇ BİR TİYATRO “TİYATRO MARTI” … ÖZYAĞCILAR AİLESİNDEN ÖRNEK DAVRANIŞ TİYATRO
SEVDALARI YOLUNDA… DAHİ YÖNETMENLERİME BİR İSİM DAHA EKLENDİ : YILDIRIM FİKRET
URAĞ …YİNE, YENİDEN BÜYÜK YETENEK AYDIN ŞENTÜRK … TAKTIM BEN BU ARTI ON SEKİZE …
İSTANBUL BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROLARI FUAYE SOHBETLERİ…
Yeni fırsatım oldu yeni
bir tiyatro olan Tiyatro Martı’nın ilk oyunlarını izlemeye. William
Mastrosimone tarafından yazılmış olan “Uçlar” oyununu Yıldırım Fikret Urağ
yönetiyor. Değişik salonlarda sahne alan tiyatroyu izlerken yıllar yıllar
önceye gittim bir anda, tiyatromu yani Tiyatro Caniko’yu kurduğum ilk yıllara.
Profesyonel olalım ya da amatör zor bir iştir bir tiyatroyu hem de yeni bir
tiyatroyu devam ettirebilmek. Bu yazıyı
kaleme aldığım tarihte ikinci oyunları da “Perde” demişti bile. Yolları açık, alkışları bol olsun. Yıllardır süren tiyatro sonsuzluğuna verilen o
büyük emekten sonra Özyağcılar ailesi birikimlerini tiyatrolarını açarak
değerlendirmek istemişler. Ne büyük bir özveri Türk Tiyatro Sanatı adına. Erdal
Özyağcılar’ın baş rolünü paylaştığı oyunu da çok merak ediyorum ama benim bu
yazıdaki ana konum “Uçlar” oyunu. İlk fırsatta Güzin Özyağcılar hanımefendiyi
de umarım Tiyatro Martı repertuarında izlemek mutluluğunu yakalarız.
“Uçlar” oyununu
William Mastrosimone yazmışlar. 19 Ağustos 1947 doğumlu olan Amerikalı
yazarımız, hem tiyatro oyunu alanında hem de televizyon alanında hak edilmiş
bir şöhrete sahiptir. Yazarın ilk oyunu olan “ The Woolgatherer” ilk kez 1979
yılında New Jersey Rutgers Theatre’da sahnelenmiştir. Diğer oyunları “Extremities”, “Shivaree”, “Cat’s
Paw”, “Bang Bang You Are Dead”, “The Afgan Women Nanawatai”, “Sleepwalk”. Ekran
için ise “With Honors”, “Into The West”, “Extremities” oyununun adaptasyonu
önemli yer tutmakta. İki kez Emmy Ödülü kazanmıştır.
Yönetmenimize gelince Yıldırım Fikret Urağ. Büyük bir yetenek. Benim geçen yazılarımda bahsettiğim iki dahi yönetmenden oluşan listeme üçüncü dahi yönetmen olarak girdi bile. Kendisi Ankara Üniversite Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro-Oyunculuk Bölümü’nden mezun oldu. Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde reji yüksek lisansı yaptı. Çeşitli özel tiyatrolarda oyuncu ve yönetmen olarak görev aldı. Ankara ve Adana Devlet Tiyatrosu’nda oyuncu olarak çalıştı. Adana Tiyatro Atölye’sini kurdu ve burada eğitmen, yönetmen, oyuncu olarak görev aldı. Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda oyunculuk dersleri verdi. 2001 yılında Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sanatçı kadrosunda göreve başladı. Aynı tiyatroda 2001-2003 yılları arasında Genel Sanat Yönetmeni Yardımcısı, 2003-2005 yılları arasında Genel Sanat Yönetmeni olarak görev aldı.
Yine aynı tiyatro bünyesinde yönettiği Aziz Nesin’in “Hadi Öldürsene Canikom” ve Turgut Özakman’ın “Ocak” adlı oyunlarıyla 30. İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri’nde En İyi Yönetmen Ödülü’ne layık görüldü. 2007-2009 yılları arasında Eskişehir Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda görevlendirildi. Bu çatı altında mahkûmlarla tiyatro çalışmaları yaptı, çeşitli gösteriler ve tiyatro oyunları sahneledi. 2010 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları ailesine katıldı ve bu çatı altında oyuncu ve yönetmen olarak çalışmaya başladı.
İBBŞT bünyesindeki tiyatro çalışmalarının yanı sıra Opet Tiyatro Kulübünde eğitmenlik ve yönetmenlik yapmakta, Craft Oyunculuk Atölyesinde oyunculuk dersleri vermekte, çeşitli TV dizilerinde rol almakta ve kamera önü oyunculuğu alanında oyuncu koçluğu yapmaktadır.
Yönettiği Oyunlardan Bazıları: “Hadi Öldürsene Canikom”, “Söz Veriyorum”, “Taziye”, “Kuvayi Milliye”, “Yaşasın Ölüm”, “Bir Tek Daha”, “Çıkmaz Sokak”, “Bir Evlenme Teklifi”, “Rüzgârla Yarışan Tay”, “Pınar ile Çınar”, “Ayı”, “Binali ile Temir”, “Uçlar”, “Yolcu”, “Ocak”, “Marat-Sade”. Geçen sezon yönetmiş olduğu “Ocak” oyunu koordinatörü olduğum “Taksim-Bebek Rotary Kulübü Ödülleri” kapsamında dört ödülle ödül yağmuruna tutuldu. Önümüzdeki hafta İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda perde açacak olan “Sırça Hayvan Koleksiyonu” oyununda dehasına bir kez daha şahit olacağız eminim…
Gelelim Zeynep
Özyağcılar’a… Tiyatro Martı’nın kurucusu. İstanbul Belediyesi Şehir
Tiyatrolarında gururla izlediğim genç bir yetenek. Öncelikle bir Francophone… Gençlik
tiyatrolarını sıkı sıkıya takip ettiğim için bildiğim, lise yıllarından beri
tiyatro adına gösterdiği emek ve çabayı kimse göz ardı edemez. “Bekleme Odası”
oyununda kendisini hayranlıkla izlemiş ve hayran kalmıştım. En son “Kösem
Sultan” oyununda büyük bir başarıya imza atmıştı. Yüreği tiyatro aşkı ile
çarpan, belki genetik belki de değil ama müthiş bir yetenek, disiplinli, lise
yıllarından beri tiyatro adına
kurallarını koyan tiyatro sanatının geleceğini gözü kapalı emanet
edebileceğimiz pırıl pırıl kızımız, yolunuz açık olsun.
Gelelim Aydın
Şentürk’e… Geçmiş yazılarımdan birinde yazdığım gibi benim için benim genç
jenerasyon tiyatro sanatçıları içinde Mert Turak’tan sonra kabul ettiğim en
büyük yetenek. Bu sefer de döktürdü. Tek kelimeyle mıuhteşem. Bu oyuna hem
Zeynep’i hem de Aydın’ı avuçlarınız kızarıncaya kadar ayakta alkışlamak için
bile gidilir. Aydın Şentürk’teki teatral kumaş bana göre o kadar müthiş ki
tiyatronun hangi tarzında bir rol oynasa sonuç her zaman yüz üzerinden yüz
olacaktır. Aydın Şentürk gibi genç ve yetenekli gençlerin Devlet Tiyatromuzun
asil kadrosunda olmaması beni çok şaşırttı zira sevgili Aydın Şentürk geçen
sene “Kurban” oyununda da harikalar yaratmıştı. Bu oyundaki rolüyle geçen sene
koordinatörü olduğum “Taksim-Bebek Rotary Kulübü Tiyatro Ödülleri” kapsamında
“En İyi Erkek Oyuncu Ödülü” nü kazanmıştı. Tiyatro sanatında daha büyük
başarılar ve ödüller sizi bekliyor sevgili Aydın Şentürk…
Zeliha Bahar Çebi
ve Simge Defne’nin oyuna katkıları da
inkar edilemez. Ben dekorda da takılı kaldım. Sevgili Barış Dinçel, emeğinize
ve yüreğinize sağlık. O tarz bir dekorda oynamak için neler vermezdim. Belki
kendi içinde, belki izole, ama bütünsel. Renkleri simge olarak kabul edersek ne
güzel vermiş oyunun mesajının aktarmak istediklerini… Zaten günümüz dekor
dehalarından birisi olarak kabul ettiğim sevgili Barış Dinçel iyi varsınız … Yönetmen
Yardımcılığını ise Aslıhan Kandemir yapmış. Usta sanatçılığı dışında, mükemmel ve
naif kişiliği ile örnek bir insan olan Aslıhan Kandemir mutlaka parıltısını,
fiziksel ve ruhsal güzelliğini sihirli değneğiyle dokundurmuştur oyuna.
Gelelim benim esas
takılı kaldığım konuya yani (+18) konusuna… Artı on sekiz bu oyun için yazılmış
yaş sınırı. Şu devrin gençleri her konuyu bizden çok daha erken öğreniyor ve
yaşıyor… Her türlü tehlikenin yaşı çok daha aşağılara inmişken, neden bu oyun için
bir sınır bana göre yüksek olan bir sınır var yani artı on sekiz. Çocukluğumdan
beri bir çok oyunun bu sınırlarını kabul ettim ama şimdi bu devirde bu sınır
bana yüksek geldi. Çocukluğumda “Hair” ve Düşenin Dostu” oyunlarını bu nedenle
izleyememişken, daha sonra “Hair” oyununu izlemek için gizlice kimseye
görünmeden araya kaynayıp (Kadıköy Opera Sineması – Anılar beni rahat bırakın.)
girmişken bizim çocukluğumuzda kurallar daha sert olduğu için yer göstericiler
tarafından çıkarılmışken bu devirde neden artı on sekiz… Yanlış bilebilirim
ama, herhangi bir resmi onay alınmıyor bu sınır konusunda, yalnız ilgili tiyatronun
yazıp kabul ettiği bir konu. Bu oyun için dediğim gibi bir milim fazla kaçmış,
belki de tiyatronun kendisini koruma zırhına almasını sağlar kim bilir ama bana
göre (+15) yeterliydi. Profesyonel bir tiyatronun seyirci sayısını çoğaltması
ve daha fazla kapalı toplu satışlar yapması için yazdığım gibi (+15) yeterli
olabilirdi. Her şeyi bilen, çabuk öğrenen ve tabii ki daha büyük bir hızla tüketen
yeni nesil bu oyunu görmeli…
Gelelim diğer
anlatacağım başlığa… İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları “ Fuaye Sohbetleri”
ne başladı. İlk gün Toron Karacaoğlu Üstadımız Sevinç Erbulak ile bir sohbet
yaptılar. Ne yazık ki, izleyemedim ama anlatılanlara göre muhteşemmiş. İkinci
gün Jeyan Ayral Tözüm ile Genel Sanat Yönetmeni ve idolüm Erhan Yazıcıoğlu
muhteşemdiler. İzleyicilere doyumsuz bir gün yaşattılar. Tabii ki bu tarz
söyleşilerin bazılarında olabileceği gibi soru-cevap kısmında bazen soru sormanın
terazideki dengesi karışabiliyor ama elden gelen bir çözüm yok. Sonuç olarak
muhteşem. André Antoine ve Şehir Tiyatroları’nın 100. Yılı söyleşisini ise
çalışma saatleri içinde olduğu için kaçırdım. Eminim ki çok iyiydi. Eva
Baronnet ve Bensu Orhunöz’ü kayıttan biraz izleyebildim. Tümünü izleyince yazacağım.
Bensu Orhunöz’ün Fransızcasına hayran kaldım bu arada. Bu hafta ise Kraliçem-Divam-Grande
Dame-Ustaların Ustası-Ablam Nedret Güvenç ve sevgili Yıldıray Şahinler var
kaçırılmaması gereken. Teşekkürler sevgili Erhan Yazıcıoğlu… Teşekkürler
sevgili Arif Akkaya… Bu büyük hizmetiniz için de…
Değerli okuyucularım
ve özellikle değerli tiyatro sanatını üniversitelerde okuyan gençlerimiz esas
ders bu tarz söyleşilerde. Ben de ustalarım Nisa Serezli ve Tolga Aşkıner ile böyle
bir söyleşide dostluğumu pekiştirdim ve hayatlarına girdim, ufkumu genişlettim,
derya deniz bir kültürle tanıştım… Darısı başınıza…
“Sevgi-Saygı-Hoşgörü”
“C’est La Vie!”
yani “Hayat Bu !”
19 12 2014 Can Murat Yaşar Şengel
canmuratyasarsengel.blogspot.com.tr