19 Aralık 2014 Cuma

ÇOK GENÇ BİR TİYATRO “TİYATRO MARTI” … ÖZYAĞCILAR AİLESİNDEN ÖRNEK DAVRANIŞ TİYATRO SEVDALARI YOLUNDA… DAHİ YÖNETMENLERİME BİR İSİM DAHA EKLENDİ : YILDIRIM FİKRET URAĞ …YİNE, YENİDEN BÜYÜK YETENEK AYDIN ŞENTÜRK … TAKTIM BEN BU ARTI ON SEKİZE … İSTANBUL BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROLARI FUAYE SOHBETLERİ…


ÇOK GENÇ BİR TİYATRO “TİYATRO MARTI” … ÖZYAĞCILAR AİLESİNDEN ÖRNEK DAVRANIŞ TİYATRO SEVDALARI YOLUNDA… DAHİ YÖNETMENLERİME BİR İSİM DAHA EKLENDİ : YILDIRIM FİKRET URAĞ …YİNE, YENİDEN BÜYÜK YETENEK AYDIN ŞENTÜRK … TAKTIM BEN BU ARTI ON SEKİZE … İSTANBUL BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROLARI FUAYE SOHBETLERİ…

 


Yeni fırsatım oldu yeni bir tiyatro olan Tiyatro Martı’nın ilk oyunlarını izlemeye. William Mastrosimone tarafından yazılmış olan “Uçlar” oyununu Yıldırım Fikret Urağ yönetiyor. Değişik salonlarda sahne alan tiyatroyu izlerken yıllar yıllar önceye gittim bir anda, tiyatromu yani Tiyatro Caniko’yu kurduğum ilk yıllara. Profesyonel olalım ya da amatör zor bir iştir bir tiyatroyu hem de yeni bir tiyatroyu  devam ettirebilmek. Bu yazıyı kaleme aldığım tarihte ikinci oyunları da “Perde” demişti bile.  Yolları açık, alkışları bol olsun.  Yıllardır süren tiyatro sonsuzluğuna verilen o büyük emekten sonra Özyağcılar ailesi birikimlerini tiyatrolarını açarak değerlendirmek istemişler. Ne büyük bir özveri Türk Tiyatro Sanatı adına. Erdal Özyağcılar’ın baş rolünü paylaştığı oyunu da çok merak ediyorum ama benim bu yazıdaki ana konum “Uçlar” oyunu. İlk fırsatta Güzin Özyağcılar hanımefendiyi de umarım Tiyatro Martı repertuarında izlemek mutluluğunu yakalarız.

 
“Uçlar” oyununu William Mastrosimone yazmışlar. 19 Ağustos 1947 doğumlu olan Amerikalı yazarımız, hem tiyatro oyunu alanında hem de televizyon alanında hak edilmiş bir şöhrete sahiptir. Yazarın ilk oyunu olan  “ The Woolgatherer ilk kez 1979 yılında New Jersey Rutgers Theatre’da sahnelenmiştir. Diğer oyunları “Extremities”, “Shivaree”, “Cat’s Paw”, “Bang Bang You Are Dead”, “The Afgan Women Nanawatai”, “Sleepwalk”. Ekran için ise “With Honors”, “Into The West”, “Extremities” oyununun adaptasyonu önemli yer tutmakta. İki kez Emmy Ödülü kazanmıştır.



Yönetmenimize gelince Yıldırım Fikret Urağ. Büyük bir yetenek. Benim geçen yazılarımda bahsettiğim iki dahi yönetmenden oluşan listeme üçüncü dahi yönetmen olarak girdi bile. Kendisi Ankara Üniversite Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro-Oyunculuk Bölümü’nden mezun oldu. Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde reji yüksek lisansı yaptı. Çeşitli özel tiyatrolarda oyuncu ve yönetmen olarak görev aldı. Ankara ve Adana Devlet Tiyatrosu’nda oyuncu olarak çalıştı. Adana Tiyatro Atölye’sini kurdu ve burada eğitmen, yönetmen, oyuncu olarak görev aldı. Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda oyunculuk dersleri verdi. 2001 yılında Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sanatçı kadrosunda göreve başladı. Aynı tiyatroda 2001-2003 yılları arasında Genel Sanat Yönetmeni Yardımcısı, 2003-2005 yılları arasında Genel Sanat Yönetmeni olarak görev aldı.
Yine aynı tiyatro bünyesinde yönettiği Aziz Nesin’in “Hadi Öldürsene Canikom” ve Turgut Özakman’ın “Ocak” adlı oyunlarıyla 30. İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri’nde En İyi Yönetmen Ödülü’ne layık görüldü. 2007-2009 yılları arasında Eskişehir Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda görevlendirildi. Bu çatı altında mahkûmlarla tiyatro çalışmaları yaptı, çeşitli gösteriler ve tiyatro oyunları sahneledi. 2010 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları ailesine katıldı ve bu çatı altında oyuncu ve yönetmen olarak çalışmaya başladı.
İBBŞT bünyesindeki tiyatro çalışmalarının yanı sıra Opet Tiyatro Kulübünde eğitmenlik ve yönetmenlik yapmakta, Craft Oyunculuk Atölyesinde oyunculuk dersleri vermekte, çeşitli TV dizilerinde rol almakta ve kamera önü oyunculuğu alanında oyuncu koçluğu yapmaktadır.
 

Yönettiği Oyunlardan Bazıları: “Hadi Öldürsene Canikom”, “Söz Veriyorum”, “Taziye”, “Kuvayi Milliye”, “Yaşasın Ölüm”, “Bir Tek Daha”, “Çıkmaz Sokak”, “Bir Evlenme Teklifi”, “Rüzgârla Yarışan Tay”, “Pınar ile Çınar”, “Ayı”, “Binali ile Temir”, “Uçlar”, “Yolcu”, “Ocak”, “Marat-Sade”. Geçen sezon yönetmiş olduğu “Ocak” oyunu koordinatörü olduğum “Taksim-Bebek Rotary Kulübü Ödülleri” kapsamında dört ödülle ödül yağmuruna tutuldu. Önümüzdeki hafta İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda perde açacak olan “Sırça Hayvan Koleksiyonu” oyununda dehasına bir kez daha şahit olacağız eminim…    



Gelelim Zeynep Özyağcılar’a… Tiyatro Martı’nın kurucusu. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarında gururla izlediğim genç bir yetenek. Öncelikle bir Francophone… Gençlik tiyatrolarını sıkı sıkıya takip ettiğim için bildiğim, lise yıllarından beri tiyatro adına gösterdiği emek ve çabayı kimse göz ardı edemez. “Bekleme Odası” oyununda kendisini hayranlıkla izlemiş ve hayran kalmıştım. En son “Kösem Sultan” oyununda büyük bir başarıya imza atmıştı. Yüreği tiyatro aşkı ile çarpan, belki genetik belki de değil ama müthiş bir yetenek, disiplinli, lise yıllarından beri tiyatro adına  kurallarını koyan tiyatro sanatının geleceğini gözü kapalı emanet edebileceğimiz pırıl pırıl kızımız, yolunuz açık olsun.    



Gelelim Aydın Şentürk’e… Geçmiş yazılarımdan birinde yazdığım gibi benim için benim genç jenerasyon tiyatro sanatçıları içinde Mert Turak’tan sonra kabul ettiğim en büyük yetenek. Bu sefer de döktürdü. Tek kelimeyle mıuhteşem. Bu oyuna hem Zeynep’i hem de Aydın’ı avuçlarınız kızarıncaya kadar ayakta alkışlamak için bile gidilir. Aydın Şentürk’teki teatral kumaş bana göre o kadar müthiş ki tiyatronun hangi tarzında bir rol oynasa sonuç her zaman yüz üzerinden yüz olacaktır. Aydın Şentürk gibi genç ve yetenekli gençlerin Devlet Tiyatromuzun asil kadrosunda olmaması beni çok şaşırttı zira sevgili Aydın Şentürk geçen sene “Kurban” oyununda da harikalar yaratmıştı. Bu oyundaki rolüyle geçen sene koordinatörü olduğum “Taksim-Bebek Rotary Kulübü Tiyatro Ödülleri” kapsamında “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü” nü kazanmıştı. Tiyatro sanatında daha büyük başarılar ve ödüller sizi bekliyor sevgili Aydın Şentürk…



Zeliha Bahar Çebi ve Simge Defne’nin  oyuna katkıları da inkar edilemez. Ben dekorda da takılı kaldım. Sevgili Barış Dinçel, emeğinize ve yüreğinize sağlık. O tarz bir dekorda oynamak için neler vermezdim. Belki kendi içinde, belki izole, ama bütünsel. Renkleri simge olarak kabul edersek ne güzel vermiş oyunun mesajının aktarmak istediklerini… Zaten günümüz dekor dehalarından birisi olarak kabul ettiğim sevgili Barış Dinçel iyi varsınız … Yönetmen Yardımcılığını ise Aslıhan Kandemir yapmış. Usta sanatçılığı dışında, mükemmel ve naif kişiliği ile örnek bir insan olan Aslıhan Kandemir mutlaka parıltısını, fiziksel ve ruhsal güzelliğini sihirli değneğiyle dokundurmuştur oyuna.       



Gelelim benim esas takılı kaldığım konuya yani (+18) konusuna… Artı on sekiz bu oyun için yazılmış yaş sınırı. Şu devrin gençleri her konuyu bizden çok daha erken öğreniyor ve yaşıyor… Her türlü tehlikenin yaşı çok daha aşağılara inmişken, neden bu oyun için bir sınır bana göre yüksek olan bir sınır var yani artı on sekiz. Çocukluğumdan beri bir çok oyunun bu sınırlarını kabul ettim ama şimdi bu devirde bu sınır bana yüksek geldi. Çocukluğumda “Hair” ve Düşenin Dostu” oyunlarını bu nedenle izleyememişken, daha sonra “Hair” oyununu izlemek için gizlice kimseye görünmeden araya kaynayıp (Kadıköy Opera Sineması – Anılar beni rahat bırakın.) girmişken bizim çocukluğumuzda kurallar daha sert olduğu için yer göstericiler tarafından çıkarılmışken bu devirde neden artı on sekiz… Yanlış bilebilirim ama, herhangi bir resmi onay alınmıyor bu sınır konusunda, yalnız ilgili tiyatronun yazıp kabul ettiği bir konu. Bu oyun için dediğim gibi bir milim fazla kaçmış, belki de tiyatronun kendisini koruma zırhına almasını sağlar kim bilir ama bana göre (+15) yeterliydi. Profesyonel bir tiyatronun seyirci sayısını çoğaltması ve daha fazla kapalı toplu satışlar yapması için yazdığım gibi (+15) yeterli olabilirdi. Her şeyi bilen, çabuk öğrenen ve tabii ki daha büyük bir hızla tüketen yeni nesil bu oyunu görmeli…

 


Gelelim diğer anlatacağım başlığa… İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları “ Fuaye Sohbetleri” ne başladı. İlk gün Toron Karacaoğlu Üstadımız Sevinç Erbulak ile bir sohbet yaptılar. Ne yazık ki, izleyemedim ama anlatılanlara göre muhteşemmiş. İkinci gün Jeyan Ayral Tözüm ile Genel Sanat Yönetmeni ve idolüm Erhan Yazıcıoğlu muhteşemdiler. İzleyicilere doyumsuz bir gün yaşattılar. Tabii ki bu tarz söyleşilerin bazılarında olabileceği gibi soru-cevap kısmında bazen soru sormanın terazideki dengesi karışabiliyor ama elden gelen bir çözüm yok. Sonuç olarak muhteşem. André Antoine ve Şehir Tiyatroları’nın 100. Yılı söyleşisini ise çalışma saatleri içinde olduğu için kaçırdım. Eminim ki çok iyiydi. Eva Baronnet ve Bensu Orhunöz’ü kayıttan biraz izleyebildim. Tümünü izleyince yazacağım. Bensu Orhunöz’ün Fransızcasına hayran kaldım bu arada. Bu hafta ise Kraliçem-Divam-Grande Dame-Ustaların Ustası-Ablam Nedret Güvenç ve sevgili Yıldıray Şahinler var kaçırılmaması gereken. Teşekkürler sevgili Erhan Yazıcıoğlu… Teşekkürler sevgili Arif Akkaya… Bu büyük hizmetiniz için de…

 
 


Değerli okuyucularım ve özellikle değerli tiyatro sanatını üniversitelerde okuyan gençlerimiz esas ders bu tarz söyleşilerde. Ben de ustalarım Nisa Serezli ve Tolga Aşkıner ile böyle bir söyleşide dostluğumu pekiştirdim ve hayatlarına girdim, ufkumu genişlettim, derya deniz bir kültürle tanıştım… Darısı başınıza…     
 


“Sevgi-Saygı-Hoşgörü”

“C’est La Vie!” yani “Hayat Bu !”

19 12 2014  Can Murat Yaşar Şengel


canmuratyasarsengel.blogspot.com.tr